Rivayet edildiğine göre, velayet bahçesinin fidanı ve Hz.
Peygamber’in torunu Hüseyin bin Ali (r.a.), Arap ileri gelenlerinden oluşan bir grup misafirle sofraya oturmuştu. Bir
tabak sıcak yemekle gelen hizmetçisinin ayağı heyecandan
halıya takıldı ve tabaktaki yemek şehzadenin üstüne döküldü. İmam Hüseyin, onun yüzüne cezalandırmak için değilse de edeplendirmek niyetiyle baktı. Hizmetçi, “Onlar
öfkelerini yutarlar.”1
âyetini okudu. Hüseyin, “Öfkemi yuttum.” dedi. Bunun üzerine hizmetçi, âyetin devamı olan
“İnsanları affederler.” kısmını okudu. Hüseyin, “Seni affettim.” dedi. Hizmetçi, âyetin “Allah iyilik edenleri sever.”
şeklinde biten son kısmını okudu. Hüseyin, “Seni âzat ettim ve geçimini üstlendim" dedi.
Nûşirevân, Büzürcmihr’e, “Hilim nedir?” diye sordu. Dedi
ki: “Ahlâkta hilim yemeğin tuzu gibidir. Tekrar atarsan acılaşır. Tuzsuz yemeğin tadı olmaz. Aynı şekilde hilimsiz insan iyi
olmaz.” Nûşirevân, “Hilmin alameti nedir?” diye sordu. Adam
şöyle cevap verdi: “Hilmin üç alameti vardır: Asık suratlı ve
sivri dilli biri acı konuştuğunda kişi ona tatlı dille cevap verir ve
davranışıyla onu incittiğinde ona karşı iyi davranır.Hilmin ikinci alameti, öfke ateşi tutuştuğunda kalbinin
harareti söner. Bu, gönül huzuru ve ruh dinginliğini gösterir.
Büyük dervişler öfkeyi böyle tedavi etmişlerdir. Üçüncü alameti, bir kimse cezayı hak etse bile öfkesini yutar.”
Anlatıldığına göre, padişah birini bir işe göndermişti.
Adam işi padişahın hoşlanmadığı şekilde yaptı. Padişah onu
azletti ve tutuklanarak başkente getirilmesini emretti. Onu
azarlamaya başladı. Zavallı dedi ki: “Ey padişah, yarın sen de
Allah’ın huzuruna çıkarıldığında sana nasıl muamele edilmesinden hoşlanacağını düşün!” Padişah, “İlâhî af!” dedi. Adam,
“Öyleyse sen de beni affet; zira Allah’ın affı padişahın affına
bağlıdır.” dedi.
Beyit: Ben senin sen de Hakk’ın yanında suçlusun
Sen affedersen Allah da seni affeder. Padişah bu sözden çok hoşlandı, onu serbest bıraktı ve eğitimini sağladıktan sonra tekrar aynı işe gönderdi.
İskender, “Af ne zaman güzeldir?” diye sordu. Filozof,
“Düşman karşısında güçlü ve muzaffer olduğun zaman. Çünkü af zaferin şükrüdür.” diye cevap verdi.
Rivayet edildiğine göre, bir suçlu, bir Arap hükümdarının birkaç akrabasını öldürmüş olmasına rağmen yanına gelmişti.
Hükümdar dedi ki: “Ne cesaret! Bana ve akrabalarıma karşı
büyük bir suç işlediğin halde seni cezalandıracağımdan korkmadan yanıma geldin.” Adam şöyle cevap verdi: “Huzuruna
beni cezalandırmandan korkmadan geldim; çünkü suçum ne
kadar büyük olsa da senin çok affedici olduğunu biliyorum.”
Hükümdar onun bu sözünü beğendi, suçunu bağışladı ve
inâyetiyle ona ihsanda bulundu. Hükümdarın nedimlerinden biri, “Böyle bir düşmanı ele geçirmişken intikam alacağın
yerde onun sözlerine kandın.” dedi. Hükümdar şöyle karşılık verdi: “Hayır, öyle değil, kendi kendime düşündüm. Eğer
ondan intikam alırsam içim rahatlar ve mutlu olurum; fakat
affedersem onun gönlü rahatlar, böylece hem dünyada iyilikle
anılırım hem de âhiret sevabını kazanırım. Biliyorum ki, Aftaki lezzet intikamda yoktur.”