Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

1. Cilt

Kadın Dehası

Julia Kristeva

En Eski Kadın Dehası Gönderileri

En Eski Kadın Dehası kitaplarını, en eski Kadın Dehası sözleri ve alıntılarını, en eski Kadın Dehası yazarlarını, en eski Kadın Dehası yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hannah Arendt şöhretten nefret ediyordu ama görünümü ve gösteriyi yüceltmekten hiç vazgeçmedi.
...Hegel'in yalnızlığını hatırlıyoruz: "Beni bir kişi anladı, o da yanlış anladı." Ya da Zerdüşt tarafın­dan seslendirilen ve alt edilen Nietzsche'nin kederli kişilik bölünmesini...Arendt ise özetler: "İnsan, düşüncelerinin yoldaşı olarak içinde taşıdığı vicda­nı kaybeder."
Reklam
Sıradanlık, “masumiyet" demek değildi. Eichmann'ın hikayesi asla bir masumun hikayesi değildi: Arendt ölüm cezasını destekliyordu çünkü hukuk, iyi ve kötüyü ayır­maktan aciz kişiyi değil, bu adamın işlediği suçları ceza­landırmak için vardı. Dahası, ona göre kolektif suçluluk diye bir şey olamazdı, yoksa adalet ve ahlak, propagandaya dönüşebilirdi. Eichmann'a ilişkin analizinin amacı birey­sel vicdanı sorgulamaktı, bu vicdanın eriyip gideceği kolektif suçları damgalamak değil. :)
Arendt aslında, "olumlu amaçlara" götüren "olumsuz araçların" kinizmini meşrulaştırabileceğini düşündüğü ve Siyonistlerin muhakemelerinde rastladığı (düşmanlarını kullanması "Siyonizm'in ilk günahıydı") bu Hegelci viz­yonu eleştiriyordu.
“Hiç kimse Varlığı, aynı anda hiçliği düşünmeden düşü­nemez, tıpkı anlamı, beyhudeliği, abesliği, anlamsızlığı düşünemeden düşünemediği gibi.” Heideggerci bakış açısı
Arendt, Platon'dan ya da Heidegger'den kolayca çıkarsa­dığımız gibi, ölümün felsefenin esin kaynağı, hatta düşün­menin vazgeçilmez biricik koşulu olduğu tezine asla ka­tılmadı. Arendt'in, ölüm durağını yadsımadan, Kant'ta, Spinoza'da ya da Nietzsche'nin "ebedi dönüşünde" neşe­nin, hayranlığın, "tevekkülün en yüce hali" olan amor fati'yi ararken, daha önce de gördüğümüz üzere yorulmak bilmeden geri döndüğü doğumdur.
Reklam
Zamanımızın kor­kunç olaylarından, siyasi nedenlerden dine ve imana geri dönmemiz gerektiği sonucunu çıkaranlar bana göre en az karşıtları kadar Tanrı inancından yoksundurlar.
Arendt'in "din sapkınlığı" diye adlandırdığı bu milliyetçi gizemcilik seçilmiş halkla özdeşleştiriliyordu: Yahudiler, milliyetçi gizemcilerin taklit etmeye can attık­ları devletsiz ve gözle görülür herhangi bir kuruma sahip olmayan bir ulus olarak kusursuz bir modeldi: "Kendi gü­lünç boş inançlarını izleyen pan hareketlerinin önderleri, Yahudi takvasının mekaniğinde, tam bir ters çevirmeyi ve saptırmayı olanaklı kılan küçük bir gizli dişli bulmuşlardır; böylelikle, seçilmişlik, artık ortak bir insanlık ülküsünün nihai olarak gerçekleşmesinin değil, sonul olarak yok ol­masının mitiydi.
34 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.