Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kadın Özgürlüğünün Sorunları

Evelyn Reed

En Eski Kadın Özgürlüğünün Sorunları Sözleri ve Alıntıları

En Eski Kadın Özgürlüğünün Sorunları sözleri ve alıntılarını, en eski Kadın Özgürlüğünün Sorunları kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Kadının üreticiliği bittiği anda bağımlı biri oldu. Kadının ve ailenin tüm geçimi erkeğe kaldı ve evlilik, belki de dünyada ilk kez ciddi bir iktisadi yük haline geldi. Hukuk ve din de evliliğin yardımına koştu ve yeni bir fikri ortaya atıp geliştirdi: kadınlara ve çocuklara bakmak erkeklerin doğal bir zorunluluğu ve göreviydi.''
Eski Ahit'e göre dünya 5.000 yıl kadar önce başlamıştır. Gerçekte ise yalnızca ataerkil dünya o sıralar başlamıştır ve ondan önce bir milyon yıl kadarlık bir anaerkil geçmiş vardır. Aynı şekilde, özel mülkiyet üzerine kurulu olan toplumumuzun içindeki ayrımları, baskıları, bencilliği ve hırsı ile her zaman var olduğu ve kötülüklerin, "insan doğası"nın değişmezliğinden geldiği anlatılagelmiştir. Ancak antropoloji bize ilkel toplumda tamamen farklı türde bir insan doğası olduğunu bunun da bizzat bu toplumun kollektivist bir toplum oluşundan ileri geldiğini öğretmektedir.
Reklam
Bu, doğa ve toplum tarihini tahrif etmektir. Kadınları alçaltıp erkekleri yükselten doğa değil sınıflı toplumdur. Erkekler toplumsal üstünlüklerini kadınlara karşı verdikleri mücadele ve kazandıkları zafer sonucu elde etmişlerdir. Ama bu cinsel mücadele, daha büyük bir toplumsal mücadelenin, yani ilkel toplumu yıkılıp sınıflı toplumu kurulması mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıydı. Kadınların aşağı konumları. daha birçok başka eşitsizlikler, ayrımlar ve aşağılanmalar yaratmış ve beslenmiş olan toplumsal bir sistemin ürünüdür. Ama bu toplumsal tarih, kadınların erkeklerden doğal olarak daha aşağı oldukları miti ardında gizlenegelmiştir.
..iki toplum sistemi arasındaki fark, önderlik rolünün cinsler arasında el değiştirmiş olmasından daha öteye uzanır. İlkel toplumda kadınların önderliği erkeklerin yoksun bırakılması temeline dayanmamaktaydı. Tam tersine, ilkel toplumda hiçbir türden toplumsal eşitsizlik, aşağı konum ya da ayrım yoktu. İlkel toplum tamamen eşitlikçiydi. Aslında erkekler, kadınların önderliği sayesinde gerice konumlarından daha yüksek bir toplumsal ve kültürel konuma getirilmişlerdi.
Biz, bundan, kadınların doğal olarak üstün cins oldukları sonucunu çıkartmıyoruz. Her cins doğal evrimle oluşmuştur ve her biri özgül ve kaçınılmaz rollerini oynamıştr. Ancak bugün erkekler için kullanılan ölçüyü -toplumsal önderlik- geçmişteki kadınlar için kullanırsak, kadınların erkeklerden çok daha önce ve çok daha uzun bir dönem boyunca toplumun önderliğini yaptıklarını belirtmemiz gerekir.
Cinsler arasındaki ilk iş bölümü çoğunlukla basitleştirilmiş ve yanılgıya götürücü bir formülle betimlenmiştir: Denilir ki, erkekler avcı savaşçıydılar; kadınlar kampta ya da barınakta oturup çocuk büyütür, yemek pişirir ve geri kalan işleri yaparlardı. Bu betimleme, ilkel hanenin, sadece modern evin ilkel bir karşılığı olduğu anlayışına yol açmıştır. Buna göre ilkel toplumda erkekler toplumun tüm ihtiyaçlarını karşılarlarken kadınlar yalnızca mutfak ve çocuk büyütme işlerine bakıyorlardı. Böyle bir kavrayış, gerçeklerin alabildiğine çarpıtılmasıdır.
Reklam
"Ateşe hakim olurken insan büyük bir fiziksel gücü ve belirgin bir kimyasal değişikliği denetim altında tutuyordu. Çünkü tarihte ilk kez Doğa'nın bir yaratığı Doğa'nın büyük güçlerinden birini yönetiyordu. Ve gücün kullanılmasının da denetleyen üzerinde bir tepkisi olacaktı. Ateşi beslerken ve söndürürken, bir yerden başka bir yere taşır ve kullanırken, insan öteki hayvanların davranışından devrimci bir kopuş gerçekleştirdi. Böylece insanlığını ortaya koyuyor ve kendini oluşturuyordu." (Kendini Yaratan insan)
"İlkel kadın, emeğine rağmen değil, emeğinden ötürü bağımsızdır. Genelde, kadınların en bağımsız ve etkilerinin de en büyük olduğu toplumlar, kadınların en çok çalıştığı toplumlardır; kadınların boş oturduğu ve işlerin de köleler tarafından yapıldığı toplumlardaysa, kadınlar, kural olarak, neredeyse birer cinsel köledirler. .. "İlkel toplumda gönüllü olmayan hiçbir emek türü yoktur ve kadınların herhangi bir keyfi buyruğa boyun eğerek yaptıkları hiçbir çalışma yoktur."
Yabanıl erkekler avlanırken ya da balık tutarken bir başlarına kalırlar ve sessiz durmak zorudadırlar; dolayısıyla az konuşurlar. Ama kadınlar bir aradadırlar ve bütün gün çene çalarlar. Kültür merkezleri dışında, günümüzde de en zengin sözcük dağarcığını, en iyi konuşan ve mektup yazanları kadınlar arasında buluruz.
Erkeklerin kurtuluşunu getiren koşullar, anaerkinin yıkılmasını ve kadınların köleleştirilmesini de getiren koşullardı. Toplumsal üretim erkeklerin eline geçince kadınlar üretken yaşamdan yoksun bırakıldılar ve gerisin geri, analık biyolojik işlevlerine itildiler. Erkekler toplumun yularlarını ellerine alarak kendi ihtiyaçlarına hizmet eden yeni bir toplumsal sistem kurdular. Anaerkinin yıkıntıları üzerinde sınıflı toplum doğdu.
Reklam
Bu düzenlemede kadının rahmi çok değerliyken beyninin hiçbir değeri yoktu. Sınıflı toplumun tarihinin gösterdiği gibi, kadınların akıllarının ve yeteneklerinin gelişmesine yok denecek kadar az fır-  sat veriliyordu. Bir hanenin duvarları arasında ev işinin boğucu çemberi ile sınırlandığında kadının zekası yetersiz bir gelişme gösterdi. Kadın cinsi kültürel olarak kötürümleşti. Kadınlar bir cins olarak, sömürge ülke halklarının emperyalist egemenlik altında yaşamış oldukları şeyleri yaşadılar.
"Evlilik Paçavra Haline Gelmiştir"
Bugünün kadını, erkeğe cinsel özgürlük veren ve bunu kadına tanımayan iki yüzlü "çifte standartı" küçük görmekte ve reddetmektedir. Bu cinsel "çıkış" toplumumuzun hemen tüm kesimlerini kaplamış bulunmaktadır. Evlilik öncesi, evlilik dışı ve evliliğin yanısıra seks artık o kadar yaygındır ki, eleştirmen ve yorumcu Marya Mannes bir televizyon eğitim programında gayet yerinde olarak şu gözlemde bulunmuştur: "toplumumuzda evlilik paçavra haline gelmiştir!"
Kurtuluş hareketi içindeki kadınlar, aile biriminin ötesinde gözlerini kapitalist sistemin kendisine çevirmekte ve onun varlığını devam ettirmesi hakkını da sorgulamaktadırlar. En azından ileri kesimler, kapitalist toplumun doğasına ilişkin olarak Engels'in temel önermelerini kabul etmektedirler. Büyüyüp geliştikçe de, başkaldıran genç kadınlar, genç erkekler gibi, bunun tarihteki en ahlak dışı ve rezil sistem olduğunu görebilirler. Bu toplum, soykırım savaşlarıyla, ırksal ve cinsel baskılarla dolu olan ve yoksulları, zayıfları insanlıktan çıkaran bir toplumdur; kendi gıdasını, havasını, suyunu kirleten, yoz politikacılar yetiştiren bir toplumdur. Kısaca, her şeyin özel mükiyete ve kar etmeye bağımlı kılınıp feda edildiği bir toplumdur.
"İnsanların gerçek bir devrimi şeklindeki bu formülasyonla sosyalist formülasyon arasında fark yoktur. Kadınların kurtuluşu mücadelesinin kendi başına bugün önümüzdeki ikileme devrimci bir çözüm getiremeyeceğini biliyoruz. Kadınların yeni ve daha  iyi bir toplum için ellerindeki bütün kozları açacakları mücadelede müttefıklere ihtiyacı vardır. Bu müttefikleri, erkek işçiler ve yanısıra öğrenciler, siyahlar ve diğer ezilen kesimler içinde bulacaklardır."
Ara sıra, erkek egemenliğinin hep varolageldiği ve erkeklerin kadınlara hep kötü davranageldiği söylenir ya da ima edilir. Bunun aksi bir biçimde de, anaerkil toplumda cinsler arasındaki ilişkilerin, bugünkünün tam tersi, yani kadınların erkeklere egemen olduğuna da yaygın biçimde inanılır. Bu iki önerme de antropolojik bulgular tarafından desteklenmemektedir.
138 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.