Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

KafkaOkur - Sayı 30 (Ağustos 2018)

KafkaOkur Dergisi

KafkaOkur - Sayı 30 (Ağustos 2018) Gönderileri

KafkaOkur - Sayı 30 (Ağustos 2018) kitaplarını, KafkaOkur - Sayı 30 (Ağustos 2018) sözleri ve alıntılarını, KafkaOkur - Sayı 30 (Ağustos 2018) yazarlarını, KafkaOkur - Sayı 30 (Ağustos 2018) yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Geçmiş, bir zamanlar önemli ne varsa mahvolmuş hâllerini saklıyor kendine, bana yer yok orada. Nefes aldığım yerle boğulduğum yer aynı.
Sayfa 52
Onca yaşanmışlığın arasına ben de bir anı ekledim. Anıların ölümsüz olduğunu biliyorum. Benimle veya bensiz yanı başımda duran çam ağacı gibi yaşayacaklar! Onları değerli kılan da bu değil mi? Bir kediden, kökleriyle toprağa tutunan bir çiçekten, yürüdüğümüz yollardan öğrenecek çok şey vardı.
Sayfa 49
Reklam
"Sevgiyi fısılda evrene! Evren parlayan kalplerin sesini duyar!"
Sayfa 49
Yolculukların insana pek çok şey kattığı doğrudur. Çok gezen mi çok okuyan mı derler ya, aslında ikisi de birbirine bağlıdır. İlk adımı atanla, ilk sayfayı çeviren için yolculuk başlamıştır. Benim de hayatımda durup dinlediğim, kendimi dinlediğim duraklarım oluyordu.
Sayfa 49
"İçinde biriktirdiklerin arasında keder varsa, ufacık bir kırıntı bile olsa bırak gitsin. Yağmura bırak kendini, tüm şehir gibi seni de ıslatsın. Sonrasını düşünme, yağmur sonrası ferahlığını hisset!"
Sayfa 49
Sabah sekiz akşam beş, bir masa başında, hiç değil. Doğanın bir planı vardır elbet. Ama bu plan emeklilik değil. Bir sahil kasabasına yerleşmek mi? Ne diye! Bir bahçe neyine yetmesin? Şimdilerde bu gibi kelimelerle konuşuyor: yetmek, idare etmek, ay sonuna yetirmek, cumaya iş yetiştirmek, otobüse yetişmek, kendi kendine yetmek. Ve hep eklemek ucu ucuna. Parayı, zamanı, kendini... Tüm olmak'ların içinde bunu mu olmak? Bu kadar yalnız olmak bir de!
Sayfa 47
Reklam
Başkalarının üstüne basarak iyi hissetme, onların duygularını kullanarak yükselme ilkelliğini, bu vahşi beslenme şeklini dahil etmiyorum. Bu şekilde sömürüldüğümde bunu hücrelerime kadar hissediyorum ve kırılıyorum. Bunu güçsüzlük, mücadele edilmesi gereken olağan, sıradan bir çatışma olarak görebilirsiniz. Bu rekabet, hayatta kalma becerisi değil mi? Sonucunda ortaya çıkan sözde rekabet enerjisinin, hırsın sonuçlarının işe yarayacağını, meyvelerini vereceğini, bir şeyleri tetikleyeceğini, çekici kılacağını düşünebilirsiniz. Ben öyle görmüyorum. Gerçek gücün içimizdeki kırılganlık olduğunu düşünüyorum. Ne kadar kırılgansam o kadar iyiyim ve güçlüyüm. Aksini reddediyorum. Tırnaklarımı çıkarmayı biliyorum elbette, tıslamayı, saldırmayı, manipüle olmamayı... Ama tüm bunları yaptığımda göreceğim saygıyı ve inancı reddediyorum. Bu gücü, bu anlayışı reddediyorum. İyi hissetmek önce zihnimde yalnızca benim özelimde başlıyor; kabul ve tavsiye ediyorum.
Sayfa 41
Kimi zaman da inadına sosyal. Hep bir laf, ezbere gelen: "İnsanın insanla uğraşması zor." Zor olmasına zor ama insanız hepimiz, birbirimizden besleniyoruz. Sonunda, hayatta bir insanın kendini 'iyi' hissetmesinden daha önemli bir şey olmadığını anlıyorsun.
Sayfa 41
Hayat; döngü. Yoluna çıkanlar belirliyor yaşamını, anıların gibi. Yalnızlığı seçiyorsun; bazen uğraşmak istememekten bazen de uğraşmayı becerememekten.
Sayfa 41
Şu kadar basittir ki, süreç hepimiz için aynı işliyor; insanın anne karnında su ile başlayan hayatı, yaşam boyu soluduğu hava ile devam edip toprakta son buluyor. Hayatın her aşaması hafızamıza kazınan anlar, bizi biz yapan anılarla doluyor.
Sayfa 41
Reklam
Engeller kimi zaman senin zihninden peydahlanıyor kimi zaman karşındakinin zihninden. Herkes kendinden yana hayatta ve diğerini yok sayıyor. "Mış" gibi duygularla çevriliyiz; kimin, neyin gerçek olduğunu sorgulamaktan anı yaşamayı unutuyoruz. Halbuki ne kadar kolay özgürlüklere inanmak. Dinlemekse ne zor şu günlerde. Herkes kendinden bahsetmek istiyor. Öznenin kendisi olmadığı ortamlarda afakanlar basıyor. Suçluyor. Tüketiyor.
Sayfa 41
Sürüp giderken hayat olanca hızıyla insanlar mı yorar bizi en çok yoksa kendimiz mi? Beklentilerimiz mi uğratır hayal kırıklığına yoksa bizden beklenenler mi? Duygularınla köşe kapmaca oynadığını hissettin mi hiç? Hissettiğin sandığın şeyleri anlık yön değiştirdi? Buna neyin sebep olduğunu düşündüm hep. Karşındakinin aklını okuma isteğinin ağır bastığı zamanlardı bunlar. Söylediği kelimeleri tarttığın, hareketlerini, mimiklerini ölçtüğün "anlatabiliyor muyum"dan çok "anlayabiliyor muyum?" onu anları. Seneler geçtikçe, ilk önce kendini iyi anlatmanın önemi çıkıyor karşına. Ne hissettiğini ifade etmek can damarıymış meğer hayatın, diyorsun. Anlayış sandığın şeylerin aslında feda etmek olduğunu anlıyorsun.
Sayfa 41
Önemsediğimiz ve hafızamızda yer eden her an gerçekliğini korusa da, zaman içerisinde olmak istediğimiz insana ya da tecrübelerimize yeniliyor. Varlığını koruyan mekânlarda yaşadığımız, yaşadığımızı sandığımız yarı gerçeklerle, hafızamızdakilerle sınırlı hayatlarımız, onlar kadar özgürüz. Hafıza ya bir itaatkar ya da bir isyankar.
Sayfa 41
Kim olduğumuza ve kim olacağımıza dair anlayışımız, zaman acımasızca geçip giderken soluklaşabilen, değişebilen veya güçlenebilen anılara dayanıyor. Zamanla bellek arasındaki bu ilişkiden hikâyelerimiz doğuyor.
Sayfa 41
"...Tür olarak temelimizde delilik var. İkiden fazlamızı bir odaya koy, taraf belirleyip birbirimizi öldürmek için bahaneler yaratırız. Siyaset ve dini niye yarattık dersin?"
Sayfa 35
849 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.