"Geçen gün bir yük kamyonu gördüm, paslı, çamurlu... Kıçında tebeşirle "SEVENİ YOK SEYFULLAH" yazılıydı... Şimdi, bu Seyfullah, sevilmemenin acısını, insan yerine konmamanın acısını böyle yalın böyle açık-seçik ve böyle dağ-bayır, saatte yüz kilometre hızla haykırırken, ne yalan söyleyeyim, kardeşim, ben o buruk ve burulmuş acılı, yayan ve yavan ve acısı kendinden menkul ve sanat dergilerinde mukim ve soyut ve damıtık şiirler değil düzmek, öyle şiirleri bellemek bile istemiyorum."
"Hayatın hemen hemen bütün acılarından Tanrı'nın değil de insanların sorumlu olduklarını anladığın günden sonra, bu acılara bir daha razı olmayacaksın."
Hayatın bir yolculuk olduğunu öğrettiler bize ve belki de bu sebeple hep dışarıda bir yerlerde aradık istasyonları, durakları, ayrılıkları ve kavuşmaları. İçimiz yolculuklar çekti ve bir yerden bir yere gitmeye heves ettik yaşama tahammül gücümüz ölçeğinde. Oysa öğretide geçen yolculuktan kasıt, insanın kendi içine doğru yaptığıydı. Kendimizi tanımadan, anlamadan, bı dünyadaki yerimizi bir kez bile sorgulamadan, neyi istediğimizin ama daha da önemlisi neleri istemediğimizin sağlamasını yapmadan ve bir kez bile olsa kendi bilincimize çarpmayı göze almadan; dış dünyada da hareket edemiyordu insan.