Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Kağıt Gemiler

Ayşegül Çelik

Kağıt Gemiler Gönderileri

Kağıt Gemiler kitaplarını, Kağıt Gemiler sözleri ve alıntılarını, Kağıt Gemiler yazarlarını, Kağıt Gemiler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Onun kelimeleri şimdi benim elimi tutuyor. Arkamdan yürüyen fısıltıları duyuyorum: "Anasına benziyor," diyorlar. "Aynı onun gibi."
Gecenin en koyu yerinden rüyanın kuyusuna atlamışsın," dedi kadın. "Uykun pek köhneymiş.Hiçbir yere tutunamadın, gözünün arkasındaki delikten düşüp yuvarlandın. Kendi dünyanda değilsin artık, Araf'a takılıp kaldın...
Reklam
Sen..., Kağıdın sesine fütursuzca kulak kabartan okur... Bilmelisin ki, bu satırların yazanı bir kadındır. Elinde tuttuğun sayfaya kalemin kondurduğu işaretler, bir kadının avaz avaz bağıran avuçlarından kanıyor.
Korkunç şeyler yaşıyoruz, bizi ezen, un ufak eden şeyler. Fakat nasıl oluyor da, bütün bunlar fazladan bir damla merhamet yaratmıyor dünyada? Nasıl oluyor da, biri çıkıp Cehennem'in kapısından dönmüyor? Neden herkes kendinden önceki suçunu üstlenip kaldığı yerden devam ediyor can yakmaya? Dağ, taş, bütün dünya değdiği yeri yakıp kül eden hikâyelerimizle dolu. Toprağa sızıyor bunlar, bu koskoca dünya yarattığımız acıyla kavruluyor...
Bağıra çağıra kağıtları kucakladı, hepsini alıp götürdü. Koynundaki defteri saymazsak annemin harflerinden geriye hiçbir şey kalmadı. O zaman çok üzülmüş, kızmıştım ama büyüdükçe babamın bir suçu olmadığını fark ettim. Çöle komşu kupkuru bir köyde, bulduğu her kağıda bir şeyler karalayan kadını anlamak kolay bir iş değildi...
Çölün kıyısındaki şehir, evler, yollar, otel inşaatı yoktu. Fakat korkak, şaşkın bir kalem vardı, bilhassa geceleri avucuma girip oturuyor, sıkı sıkı ellerime tutunuyordu. Çünkü, ortadan kaybolmadan çok önce, biz küçükken yani, okuyup yazmayı öğretmişti bize annem, gizlice. Annem ... Kendinde asi olanı herkesten saklamak zorunda kalan kadın ...
Reklam
Gelin köyden çıkarken arkasından taş atarlar. Geri dönmeye kalkmasın, gittiği yerdeki hayatını sahiplensin, diye ... Oysa biz sadece bakıyorduk. Arka koltuğa, kaynanasıyla görümcesinin arasına oturmuştu. Başındaki gelin tacı çok durmaz, diye düşündüm...
İşte o gün, annemin ellerinin neden herkesinkinden farklı olduğunu anladım. Parmaklarındaki eğrilik, bir kalemi olmayışındandı. Yaslansın diye yanına kalın dallar sapladıkları çelimsiz fidanlar gibiydi annemin sağ eli. Dalları gövdesine değene kadar eğilip bükülen fidanlar gibi... Parmakları kalemsiz kalınca ne yapacağını, nasıl duracağım bilemiyordu. Çünkü bir öykücüydü benim annem, bir dilbaz, hayali karışık bir kadındı...
gözlerini açtığında bembeyaz bir kabuğun içinde buluyordu kendini. Kolları, bacakları hareketsizdi. Kozasının içinde daha da büzüldü. Dişini sıkacak, gerektiği kadar bekleyecekti. Başına gelecekleri biliyordu; bazı bacakları düşecek, karnından yenileri çıkacak, ellerinin tümü yok olacaktı. Ama hiçbirini umursadığı yoktu, çünkü hepsinden sonra, karanlıkta bile ışıldayan beyaz kanatlar belirecekti omzunda. O vakte kadar dişini sıkıp gözlerini kapalı tutmak gayretindeydi. Sonra kozasını yarıp çıkacak ve usulca fısıldayacaktı Samet'e: "Ben beyaz kelebeklere inanıyorum."
Yazmak uzun sürdü, çünkü birkaç satırdan sonra durup etrafa bakıyordum. Her şeyin rengi, tadı başkaydı. Merhametin, aşkın eli değmişti buraya. İnsanlar gelmiş, bütün kara gölgeleri silmişlerdi çünkü. Etrafımı saran ağaçların büyüdüğünü duyabiliyordum. Soluğumu tutup dinliyordum: Orman bir kalp gibi atıyordu. Günlerce bana anlatılan hikayeleri dinledim. Daha dün toprağı delen tek yapraklı reyhan dalının bile söyleyecekleri vardı. Hepsine söz verdim, hikayelerinizi yazacağım, dedim. Fakat annemin sesiyle anlatacağım bunları. Böylece onun başladığı hikayeyi bitirebilirim. Zaten Deli Orman'ı anlatmayı hak eden biri varsa odur. Üstelik olup biten bunca şeyi kağıdın diline ancak o tercüme edebilir ve kelimeler onu dinlerler....
Reklam
İnsanlara, birbirinize güvenin, demek için yazacağız bunları. Merhamet, öfkeden daha kolaydır demek için. Yaz ki, güzel olan her şeye masal deyip geçmeyi aklın ölçüsü saymasın insanlar. İyiliğin masallarda uyuduğunu sanmasınlar. Akledip masalı yazan insan, onu getirip bahçesine de kuramaz mı? Yaz: Hayatı, yüreğimizde bir ağrı gibi taşımak zorunda değiliz. Yaz da, iyi bir insan olmanın yetmediğini anlat herkese. Birbirimize karşı iyi olamadıktan sonra, yürekte uyuyan iyiliğin beş para etmediğini herkes bilmeli. Yaz: Bugün herkes yeterince incitilmiştir artık." İşte kalemi elime alışım böyle oldu. Bizden öncekilerin yeşerttiği bir vahada başladım bu hikayelere.
Oysa, gerçekliğin bu kadar korkunç olması gerekmiyor. İnsanı şiddete bağlayan şey, kendi karanlık korkulan yalnızca. Biz, bedenimize işleyen acıyı bir gömlek gibi çıkarıp attık. Şiddetin aynası parçalanınca arkasından başka bir dünya çıktı, yaşamaya değer bir dünya. Burada birbirimize yaklaştığımızı, tutup dokunabildiğimizi ve artık korkmamıza gerek olmadığını gördük.Hala bir adım ötemizde, kum çağlayanlarının aktığını ve değdiği şeyi yakıp kuruttuğunu biliyoruz, ama korkmuyoruz artık. Aklımızın içindeki ağrı kayboldu. Biliyoruz ki, o yıkıntıdan kaçıp kurtulan sadece biz değiliz, dünyanın her yerinde bizim gibi insanlar var. Bir düşün; elinden tutup birbirini kum çağlayanlarına koyuvermeyen sadece biz olabilir miyiz? Sizin gibi yolcuların kapımızı çalmayacağını söyleyebilir misin? Bugün bu anda, çölde at süren kim bilir kaç kişi var ...
Hayat diye aklımıza kurdukları oyunu bozduk biz. Koşar adım tırmandığımız cinnetin ve Cehennem'in son basamağındaydık. Tabiatın bütün güneşleri batıyor, karanlık büyüyordu. Aşkımızdan olacak, el ele tutuşmayı ve derin bir nefes almayı akıl ettik. Tersine işleyen bir vaftiz gibi, bize verdikleri her şeyi çıkarıp orada bıraktık. Şimdi dönüp arkamıza baktığımızda dev bir yıkıntı görüyoruz. Yaşadığımız o yıkıntıyı yaratanlar, babasını öldüren çocuklardan, çocuğunu öldüren analardan çok, bunları hayatın gerçeği diye önümüze koyan ve kolumuz karıncalanmadan bakıp geçmemizi bekleyenlerdi. Her ölenle öldüğümüzü, ağacın, kuşun acısını topal bir bacak gibi içimizde sürüdüğümüzü anlamadılar. O zamanlar vicdanımız kuyruklu bir böcek gibi kalbimizi yiyordu.
Bütün yaşadıklarımızı yazmak Samet Abi'nin fikriydi. "Bunları yaz Afsun," dedi. "Madem kelimelerin dilinden anlıyorsun, masalı yaz. Onun var olduğunu, fakat ürkütülmüş bir tay gibi hayattan kaçıp çöllere saklandığını yaz. Öyle bir anlat ki, herkes anlasın bunu. Anlasınlar, çünkü Cennet'i Tanrı kurmayacak Çünkü toprağı, ağaçları uyandıran biziz. Etrafına bak, bugün bir orman serinliğinde nefes alıyorsak, kendi gerçek masalımızı kurduğumuz içindir.
Dokuz yaşında olmama rağmen cinlerin, devlerin, Yecüc ve Mecüclerin ülkesinde bu telierin işe yaramayacağını adım gibi biliyordum. Fakat kimse teller üstüne bu kadar düşünmüyordu.
580 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.