Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Kapitalizm

Claude Jessua

Kapitalizm Gönderileri

Kapitalizm kitaplarını, Kapitalizm sözleri ve alıntılarını, Kapitalizm yazarlarını, Kapitalizm yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1945'ten sonra Doğu'yla Batı'yı karşı karşıya getirmiş olan soğuk savaş, 1991 yılında SSCB'nin yok olmasının ardından kapitalist sistemin kesin zaferiyle sonuçlandı. İnandırıcı bir alternatif sistemin yokluğunda kapitalizmin artık hiç rakiple karşılaşmayacağı düşünülebilirdi. Ancak bundan daha yanlış bir şey olamaz: Lenin'in yazdığı gibi, olgular inatçıysa, ideolojilerin, önyargıların ve düşünce sistemlerinin daha da inatçı olduğunu kabul etmek gerekir. Burada irrasyonelin alanına girmekteyiz. Schumpeter (1942), kapitalizmin yenilgileri nedeniyle değil, tersine, başarıları nedeniyle yenileceğini ve yerine sosyalizmin geçeceğini -bu duruma sevinmeden- açıklarken, kapitalizmin doğasını gayet iyi kavramıştı. Kapitalizmin belli başlı düşmanları, diye düşünüyordu, işçi sınıfının bağrından değil, "entelektüeller" den, yani ezeli yoksun sınıftan -çünkü bunlar bilgiye sahip olmalarına rağmen iktidara sahip değillerdir- gelmektedir. Temelde eleştirel, ahlak vaaz edici, ders verici zekâlar olan entelektüeller burjuvaziye vicdan rahatsızlığı vermeye devam etmektedirler; ifade özgürlüğüne saygılı demokrasi onlara tezlerini sergilemek ve tuzu kuru olanları ayrıcalıklı konumlarını borçlu oldukları hakkaniyetsizliğe ikna etmek için tüm serbestliği verdiği ölçüde bu vicdan rahatsızlığını daha da güçlü kılmaktadır.
Sitede Demokrasi
Hükümet, parlamento karşısında, dolayısıyla seçmenler karşısında kendi eylemlerinden sorumludur ve idaresinin hesabını vermeye her an çağrılabilir. Şeffaflık ilkesine gelince, hükümetin bu kontrolun fiilen uygulanması için gereken tüm bilgileri parlamentoya sağlamasını ve parlamentonun kararlarının da kamuya açık olmasını gerektirir. Bu mülahazalara, yasaların yansız uygulanmasını, hatta yasaların anayasaya uygunluğunu garanti etmeye yönelik bağımsız bir yargı gücünün varlığını da eklersek, demokrasinin terazi kollarının (checks and balances) oyunundan oluştuğunu, dolayısıyla, bütün olarak, yurttaşları denetimsiz ve keyfi bir iktidara karşı koruma iddiasında olduğunu görürüz. Bu sistemin mantığı daha 1690'da John Locke'da, ardından da 1748'de Montesquieu'de kuvvetler ayrılığı ilkesiyle ifade bulmuştur.
Reklam
Günümüzde bile, statüsü ne olursa olsun ve devlet karşısında ne ölçüde bağımsız olursa olsun, merkez bankasının ilk görevi paranın iç değerini, yani fiyat istikrarını garanti etmektir.¹ Bu durumda bir soru gündeme gelir: İktidarın suistimaline ve kamu gücünün uygulayabileceği keyfiyete karşı uyrukları kim koruyacaktır? Politik felsefenin en eski sorularından biri olan² bu sorun bizi 'hukuk devleti'nin doğasını incelemeye yöneltmektedir... 1-) Aslında, parasal düzlemde federal türde bir yapı olan Avrupa Birliği çerçevesinde, bu rolü artık Avrupa Merkez Bankası oynamaktadır. 2-) Roma'nın ünlü sözünü hatırlayalım: "Quis custodiet ipsos custodes?" (Bekçileri kim gözetleyecek?)
Ekonominin küreselleşmesi çağdaş kapitalizmin başat unsuru olmuştur.
"Yaratıcı yıkım", yüz binlerce istihdamın aniden yok olmasına yol açan, aynı zamanda aynı sayıda ya da daha fazla miktarda yeni istihdam yaratılmasını sağlayan bir tür ekonomik felakettir. Bu, ancak ekonomi yüksek esneklik düzeyine sahipse, dolayısıyla hızlı bir adaptasyon kapasitesindeyse ve rekabet koşullarına uyuluyorsa mümkün olabilir; oysa ki, Sovyetik türdeki ekonomilerde işletmeler ölümsüzdü. Biz burada kapitalizmin kökenlerinden itibaren açıkladığımız özelliklerle karşılaşıyoruz: işletme özerkliği, rekabetçi pazarlar, esneklik, dışa açılım. Bu saptamanın mantıki sonucuysa, dünya çapındaki rekabette en iyi konuma sahip ülkelerin özellikle bu nitelikleri en yüksek düzeyde temsil edenler olduğudur.
Büyük yenilikler rekabetçi koşullarda doğar. Bununla birlikte, yeniliğe en elverişsiz şey, eksiksiz bir rekabet rejimidir. Yenilikçi firma, yeniliği ilk yapan kendisi olduğundan, berat ve unvanlar konusundaki yasaların verdiği avantaj sayesinde mümkün olduğunca uzun süreceğini sandığı tekelci bir ranttan yararlanmayı daima umar. Gerçekten de Microsoft örneğinin gösterdiği gibi, bazı yeniliklerin yenilikçi firmaya pazar üzerinde egemen bir konum sağladığı da vakidir. Rekabet kendiliğinden yok olmaya yönelir. İşte bu yüzden, pazar otoriteleri özellikle bu olgulara dikkat gösterir ve bu türden her durumda müdahale etmeye hazır beklerler. Dolayısıyla, günümüzde tanık olduğumuz gibi, büyük ve sık yenilik evresinde rekabeti koruyucu farklı kurumların programı son derece yüklüdür.
Reklam
Ekonomik çevrimler üzerinde düşünen Schumpeter, daha 1912 yılında, kapitalist ekonominin yeniliklerin yarattığı istikrarsızlıklar sayesinde evrimleştiği görüşündeydi. Denge yalnızca statik bir ekonomi işleyişine denk düşer. Oysa, kapitalist ekonomilerin özelliği dinamik olmak, asla durağan kalmamaktır. Bu ekonomileri dengesizliğe düşürürken geliştiren şey yeniliktir.
Kapitalizmin doğuşu ve gelişimi, ancak bölgelerin ve ulusların birbirine açılması, üreticilerin yerel iktidarlardan özgürleşmesi, zihniyetlerin kiliseden kurtulması, aynî işlemlerin yerine nakdî işlemlerin geçmesi sayesinde mümkün olabilmiştir.
sanayi devrimi
Ulusların eşitsizliği. - İkinci soruya gelince: Kendimizi XVIII. yüzyılda hayal edersek, kişi başına üretim açısından baktığımızda, belli başlı ülke grupları (Batı Avrupa, İslam, Hint, Çin, Japonya) birbirine çok yakın bir ekonomik düzeyde bulunduklarından, bu gelişmelerin niçin bazı ülkelerde ya da bazı uygarlıklarda meydana gelip de diğerlerinde
Kapitalizmin belli başlı ayırt edici özelliklerinin artık mevcut olduğunu saptayabiliriz: Ulaşım ağlarının kullanımı, muhasebeciliğin ve banka işlemlerinin gelişimi yoluyla merkezi ya da yerel iktidarlar karşısında bağımsızlık ve macera ruhuyla kâr elde etme şeklindeki başarı göstergesine verilen dikkat üzerinden işlerin sürdürmelesindeki rasyonalite ve servetlerin kümülatif gelişimi. Kısacası, Ortaçağ'ın sonunu ve Modern Zamanların yükselişini onaylayan, XII. yüzyıldan XVIII. yüzyıla dek cereyan etmiş gerçek bir ticari ve mali devrim söz konusuydu. Oysa XVIII. yüzyılda dünya bir olayla altüst olacak ve bunun anlamı ancak çok sonraları kavranacaktır: Sanayi Devrimi.
Reklam
Gerçekten de, ekonomik dünyanın çehresinin tamemen değiştiği görülmektedir. Tarıma dayalı kapalı tüketimin başat bir yer tuttuğu, parasal mübadelelerin aynî mübadeleler karşısındaki öneminin marjinal kaldığı, içine kapanmış kırsal topluluklarla karşı karşıyayken, dışarıya ve hatta dünyanın geri kalanına açık bir topluma geçilmektedir. Bu yeni toplumda, derebeylik iktidarının hiyerarşik ilişkilerinin yerini yavaş yavaş ticari ilişkiler alır. Servetler artık yalnızca toprağa bağlı olamaz: Para karşılığı, hatta cebirsel tutar olarak ifade bulan, alacağın verecekten fazlalığı şeklini almış, daha soyut, maddi olmayan bir görünüm edinmeye başlar.
Komünizm aslında teorik bir sistemdir. Marx'ın Gotha Programının Eleştirisi'ndeki (1875) deyişiyle, "herkesten yeteneklerine göre, herkese ihtiyaçlarına göre" formülüne denk düşenin komünizm olduğu düşünülebilir. Komünizm kısa dönemde gerçekleşmeyecek gibi görünür; çünkü üretici güçlerin öyle gelişmesi gerekmektedir ki, kıtlık ortadan kaldırılmış ve insanlar ihtiyaç duydukları şeylere, paraya bile başvurmadan, doğrudan ve karşılıksız erişebilir olmalıdır. Ruslar, "savaş komünizmi" (1918–1921) trajik deneyiminin ardından gerçeği kabul etmek zorunda kalmışlardı: Komünizm, acilen gerçekleştirilemeyecek bir idealdi. Dolayısıyla "herkesten yeteneklerine göre, herkese emeğine göre" özdeyişi uyarınca uzun bir geçiş evresinden geçmek gerekecekti. "Sosyalizm", bu geçiş rejimine Ruslar'ın verdikleri ad oldu. İktidardaki tek partinin adı "Komünist Parti" olsa da, 1980'li yılların sonuna kadar Sovyetler Birliği ve çeşitli "Doğu ülkeleri" bu terimle nitelendi.
Gerçekten de, yalnızca üretim maliyetlerini karşılamak değil, dahası, bir artık -kâr- elde etmek de söz konusuydu. Bu artık, yeniden yatırıma dönüştürülecek ve böylece işletmenin büyümesi sağlanacaktı; çünkü büyüme yasası ortak çıkarların yasasıydı. Bu bakış açısı bir ulus ölçeğine yayıldığında kapitalist bir ülkenin ekonomisi büyümeyi hedef alan bir sistem olarak kabul edilir; büyüme, servet büyümesidir ve kümülatif biçimde işler. Başka deyişle, duraklama hali kapitalizmin özüne yabancıdır.
"Kapitalizm" terimi, sonundaki "izm" ekine rağmen, ne bir zekâ ürünüdür ne de teorik bir sistemdir. XIX. yüzyılda Proudhon, Pierre Leroux ve Blanqui gibi Fransız sosyalistlerinin uydurduğu, kendi dönemlerinin ekonomik ve toplumsal sistemini belirtmekte kullandıkları bir terimdir. Onlar bu sistemin yerine az çok uzun vadede "sosyalizm"in geçeceğini ummuşlardı. Bu arada, belirtmek gerekir ki, ne Marx ne Engels bu terimi özellikle kullanmıştır. Onlar "kapitalist üretim tarzı"na ya da "burjuva ekonomisi"ne gönderme yapmışlardı ki elbette bu da sonuçta aynı anlama geliyordu. Bu yeni uydurma sözcük, doktrincilerin katkıları sayesinde çok kısa sürede adaletsizlik ya da sömürü kavramlarıyla birlikte anılarak, kötüleyici bir yananlam edindi. Bu nedenle, liberal yazarlar, bu terimin yerine, "serbest teşebbüs ekonomisi" ya da "pazar ekonomisi" gibi daha yansız olduğunu düşündükleri deyimler koydular.
6. yüzyıldan 11. yüzyıla dek bir şehrin nüfusu 5 bin kişiyi aştığında şehir büyük kabul ediliyordu.
Sayfa 19 - pdf.
43 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.