1945'ten sonra Doğu'yla Batı'yı karşı karşıya getirmiş olan soğuk savaş, 1991 yılında SSCB'nin yok olmasının ardından kapitalist sistemin kesin zaferiyle sonuçlandı. İnandırıcı bir alternatif sistemin yokluğunda kapitalizmin artık hiç rakiple karşılaşmayacağı düşünülebilirdi. Ancak bundan daha yanlış bir şey olamaz: Lenin'in yazdığı gibi, olgular inatçıysa, ideolojilerin, önyargıların ve düşünce sistemlerinin daha da inatçı olduğunu kabul etmek gerekir.
Burada irrasyonelin alanına girmekteyiz. Schumpeter (1942), kapitalizmin yenilgileri nedeniyle değil, tersine, başarıları nedeniyle yenileceğini ve yerine sosyalizmin geçeceğini -bu duruma sevinmeden- açıklarken, kapitalizmin doğasını gayet iyi kavramıştı. Kapitalizmin belli başlı düşmanları, diye düşünüyordu, işçi sınıfının bağrından değil, "entelektüeller" den, yani ezeli yoksun sınıftan -çünkü bunlar bilgiye sahip olmalarına rağmen iktidara sahip değillerdir- gelmektedir. Temelde eleştirel, ahlak vaaz edici, ders verici zekâlar olan entelektüeller burjuvaziye vicdan rahatsızlığı vermeye devam etmektedirler; ifade özgürlüğüne saygılı demokrasi onlara tezlerini sergilemek ve tuzu kuru olanları ayrıcalıklı konumlarını borçlu oldukları hakkaniyetsizliğe ikna etmek için tüm serbestliği verdiği ölçüde bu vicdan rahatsızlığını daha da güçlü kılmaktadır.