En Beğenilen Kapitalizmde Korku kitaplarını, en beğenilen Kapitalizmde Korku sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Kapitalizmde Korku yazarlarını, en beğenilen Kapitalizmde Korku yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir bireyin doğumundan itibaren aile ve toplum etkisi ile kapitalist bir toplum çarkına nasıl katıldığı hakkında. Aileden başlayarak kişinin kendisine yabancı bir üstben oluşturması ve bu üstben kişiliğinin nasıl bir şekilde kapitalist topluma monte olduğu incelenmiş. Kapitalist toplumlardaki aile, etik, adalet, insanların birbirleri ile ilişkileri psikolojik incelemelerle değerlendirilmiş.
Korku hoş bir şey değildir ve bundan dolayı, derhal korkuyu azaltacak ya da bertaraf edecek psişik mekanizmaları uyandırır. Korkuya karşı en genel savunma mekanizması, uyum sağlamaktır; daha açık söylemek gerekirse, toplumun güçlerine boyun eğmektir. Bu yolla korku, mükemmel bir egemenlik aracı olur. Uyum sağlamada çoğu kez baskıcı güçlerle bir özdeşleşme vardın Baskıcılara yönelik yasaklanmış saldırılar, bu özdeşleşmede etkisizleşir ve yedek düşmanlara doğru yön değiştirir; korkunun özdeşleşme yoluyla azalması böyle olur.
Her kim ki, egemen tavır ve hareketleriyle dikkati çekmektedir, o insan mutlaka son derece büyük bir içsel güvensizlik duymaktadır, bundan rahatsızdır.
Yabancı güçlerin belirlediği insan, kendisini çoğu kez başkalarının bakış alanı içinde hissetmektedir. Başka insanlar, onun hakkında görüşlerini oluşturmakta ve onu mahkemeye çıkarmaktadırlar; en azından o İnsanın kendisi bunları böyle algılar. O insan, daha çocukken, sürekli olarak birtakım yargı mercilerine teslim edilmiş olmanın deneyimını yaşamıştır; şimdi de, bu nesnel olguyu içselleştirmiş durumdadır: Yaptıkları ve düşündükleri, kendisi için öznel ve otomatik olarak yargı mercİnİn önündeki eylemlere dönüşür. Bu insan, bizzat yargılayan gözleri de içselleştirmiştir. Yani, kendisini artık, başkalanmn gözleriyle görmektedir.
İnsanlar arasındaki dayanışmanın, meta ilişkileri nedeniyle paramparça olduğu yerde, sempati de, sevgi de, belli davranış
tekniklerinin kullanılmasıyla elde edilebilen ve satın alınması mümkün değerler olarak belirmektedir
Bu söylenenler, kitle iletişim araçlarının çoğu için de geçerlidir; burada ilk önce akla gelen de Springer basın konserni tabii. Redaksiyon sanatının bütün kurallarına göre, insanın erginliği (yani, onun kendi başına düşünme ve karar verme yeteneği) titizlikle boykot edilmektedir: Okur, önemli düşünce alternatiflerinden rahatlıkla yoksun bırakılmakta, bu alternatiflerle ilgili olgular, tahrif edilmekte ya da yok sayılmaktadır. (İçyüzü düzenli olarak devre dışı bırakılan) öğrenci olayları, Küba; Demokratik Almanya Cumhuriyeti, Vietnam, İran vs. hakkındaki "bilgiler", bu yöntem için inandırıcı örnekleridir.
İnsan, gönüllü olarak boyun eğmez; haklarından ve ihtiyaçlarının karşılanmasından gönüllü olarak vazgeçmez. Onu, var olan egemenlik ilişkilerine uymaya götüren tek gerekçe, dıştan gelen zorun baskısıdır; bu, eskiden böyle olmuştur, şimdi de böyledir. Zor da, korkuyu doğurmaktadır. Bu durumda, egemenlik ilişkileriyle korku arasındaki bağlantı gayet basitleşmektedir: Egemenlik ilişkileri, ancak dıştan uygulanan zor yoluyla yürütülebilmektedir; zor da korku üretir.
İnsanlar, birbirleriyle birbirlerine karşı düşmanca bir mesafe içinde yaşıyorlar; ahlak da, bu düşmanca mesafenin bir ifadesi oluyor. Bu mesafe, kendi başına, korkunun besleneceğİ iyi bir ortamsa (ki burada ne yakınlıktan ne de dolaysız güvenden söz edilebilir), ahlak aracılığıyla, korku üreten boyuta ek bir şiddet kazandırır; çünkü söz konusu mesafe, ahlak kodeksiyle eksiksiz olarak düzenlenmekte ve denetlenmektedir. Bu sırada, denetleyici rolünü üstlenen İnsanın kendi üstben'i ve her seferinde somut olarak karşısında gördüğü, diğer insandır. Çünkü üstben'in özellikleri bu diğer insana yansıtılmaktadır.
İşte ahlak sözde amacına, yani insan ilişkilerinin daha insani hale getirilmesine zorunlu olarak böyle ters etki yapmaktadır. Ahlak, insanlar arasındaki düşmanca mesafenin bizzat ifadesi olmakta, bu mesafeyi, insanları birbirlerinin yargıcı durumuna yükselterek derinleştirmektedir.
Çocuğun korkmasıyla ilgili olarak şimdiye kadar sözü edilen konu, "reel korku", yani reel bir tehlikeden (anne ve babanın cezası) duyulan korkuydu.
Anne ve babanın yargılama merciinin baskısı altında çocuk, neyi yapıp neyi yapamayacağını, neyin "iyi” ve neyın "kötü” olduğunu yavaş yavaş öğrenir. Neredeyse "gönüllü olarak”