Acı, gülme, ağlama, sinirlenme, gibi duygudan duyguya sürüklenerek okuduğum güçlü ve etkileyici bir metin Patrick McCabe in Kasap Çırağı. 1960 lardaki İrlanda’nın bir kasabasında depresyonlu bir anne ve alkolik babası ile yaşayan Francie nin trajik hikayesini muazzam bir bilinç akışı tekniğiyle anlatıyor yazar.
Küçük Francie Brady’nin tüm kasabanın, ebeveynlerinin, arkadaşlarının ve bazı kurum yetkililerin el birliğiyle bir sosyopata dönüşmesini içim acıyarak okudum.
Francie nin hayal gücü ve hayal kırıklıklarını, özlemlerini, şefkat ve ilgi ihtiyacını, geçmiş ve şimdiki zamanla karıştırarak gözlemlerini ve düşüncelerini bilinç akışı tekniği ile okuyoruz.
Francie’nin yaptıklarını, yaşadıklarını son sayfaya kadar anlamlandırmak, kendimizi onu haklı çıkarmak için ikna etmek istiyoruz, ama bu öyle zor ki. Francie’yi kınamam mı yoksa anlamaya çalışmam mı gerektiğini hala düşünüyorum. Ama okuyanların ortak duygusunun bazı çocuklar için hayatın nasıl adaletsiz ve haksız olduğuna üzüldüğümüz olduğuna eminim. Farklı bir zamanda ya da mekanda Francie nin kaderi nasıl olurdu diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi. Pederin getirdiği hediyeleri tahmin ederken ilk tahmininin şeker mi yoksa kitap mı diye sormasını unutmayacağım.
Bana biraz yakın zamanda okuduğum Jeong You Jeong un İyi Evlat kitabını hatırlattı. Ama Kasap Çırağı çok daha dokunaklı, acınası, itici bir psikopat hikayesiydi.
Umarım ithaki tekrar baskı yapsın ve herkes okusun isterim. Etkileyici bir kitaptı.