Kadın dedi ki:
“Meğer ne kadar vefasızmışsın!
Bunca yıl geçti aradan, ne bir haber, ne bir mektup?!..”
Adam dedi ki:
“Ey sevgisi kalbimde yer edinen selvi boylu, senin yüzünü görme bahtiyarlığından ben mahrum iken, o şerefi postacıya mı bağışlasaydım?!..”
Katre-i Matem belki de onu katile götürecekti. Bu lale yalnızca bir aşk değil; bir sır demekti. Bir ölüye hayat verecek, belki bir hayata ölüm getirecekti.
... ölümü düşünmeden edemiyorlardı. Onun, acı olduğu kadar doğal, ürkütücü olduğu kadar alışılmış, kovulmak istendikçe kucaklanan bir gerçeklik olduğunu işte orada anladılar.
Gül bahçesinde yatıp uyuyan kişi, bir an evvel uyanmayı ister. Fakat zindanda uyumuş olan, ebediyen uyumaktan yanadır, çünkü uyanırsa yeniden zindana düşmüş olacağını bilir.
Işkence denen şey beden ile ilgilidir ve somut bir şey üzerinde uygulanabilir; ama bu maruz kaldığı sanki maddi ve bedensel bütün acıları aşmış da ruhunu yakalayıp bir kerpeten ile sıkar gibiydi.