"Ateşin ışığında, kayığın ölü gövdesini görüyordu. Ne acı! Tohumdan çıkan küçük bir ağaç olmak için çok uzun zaman geçmesi gerekiyordu! Sonra, büyük bir ağaç olmak için yıllar süren mücadeleler veriliyordu. Ardından Kızılderililer gelip ağacı kesiyor ve kayık yapıyorlardı... Ya şimdi? İki saat geçmeden, yaşlı lifleri, ihtiyar gövdesi, rüzgârda döne döne uçuşan, nehirde yitip giden ya da kumsalın kumlarına karışan küle dönüşecekti."
Asıl deli olan kimdir sizce?
Bunca acının karşısında kulaklarıyla değil de yüreğiyle duymak mıdır deli olmak?
Yoksa herkesin kulağını da yüreğini de tıkadığı her canlının sesini işitmek mi deli olmak?
Rosinha şüphesiz ne bir ağaçtı, ne bir kayıktı ne de bir kısraktı.
Hepimizin unuttuğu ama Brezilyalı bir ihtiyarın unutmadığı bir çağrıydı.
Yüreğimizi açsak aslında pencere kenarından görünen çoğu Rosinha'nın sesini duyabiliriz.
Belki onlarla uzun bir yolculuğa çıkarız ve gecenin gündüzün en güzel zamanlarında beraber dertten yakınırız.
Keyifli okumalar (: