Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Kendilikten Kaçış- Sınırları Yıkmak Birliğe Duyulan Açlık

İlany Kogan

Kendilikten Kaçış- Sınırları Yıkmak Birliğe Duyulan Açlık Gönderileri

Kendilikten Kaçış- Sınırları Yıkmak Birliğe Duyulan Açlık kitaplarını, Kendilikten Kaçış- Sınırları Yıkmak Birliğe Duyulan Açlık sözleri ve alıntılarını, Kendilikten Kaçış- Sınırları Yıkmak Birliğe Duyulan Açlık yazarlarını, Kendilikten Kaçış- Sınırları Yıkmak Birliğe Duyulan Açlık yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
...tarih asla tam anlamıyla ge­ride kalmaz. Yani geçmiş asla ölmez; asla yok olmamak üzere zihinde yaşar. Turner (1938) geçmişle bugünün iç içe geçmiş doğasını uzdille tanımlar ve bugünü işlenmemiş gelecek ve geçmişi de işlenmemiş bugün olarak görür.
Khan (1979), Joseph (1982) ve Kogan'ın (1990) konu üzerine yazdık­larını temel alan Akhtar (2000) psişik acı kavramını şu şekilde özetler: "Söz­süz bir özlem, kendilikte yırtılma ve psişik çaresizlik duygusu ... muğlak ve başkalarına aktarılması çok zor. Genellikle önemli bir nesnenin kaybını ya da o nesnenin kişinin anaklitik (destek temelli) gereksinimlerini ansızın reddet­mesinin ardından ortaya çıkar" (s. 229).
Reklam
Freud (1912-13) yasın sonlanımını şu şekilde tanımlamıştır: "Yas tut­ma ödevi, sağ kalanın anılarını ve umutlarını ölüden kopartmaktır." (s. 65). Anna Freud (1960) bu tanımı geliştirerek, "analitik anlamda alındığında yas bireyin dış dünyadaki bir gerçeği (yatırım yapılmış nesnenin kaybı) kabul et­ me ve iç dünyada buna karşılık gelen değişiklikleri (kayıp nesneden kendini geri çekme) gerçekleştirme çabasıdır" (s.58) der. Bowlby (1961) yası sevilen nesnenin kaybının harekete geçirdiği psikolojik süreç olarak görmüş ve bu­nun genellikle nesneden vazgeçilmesine götürdüğünü öne sürmüştür. Diğer açıdan, yas yaşamın bir evresinden diğerine büyümeye ve değişi­me eşlik eden süreçtir. Pollock (1978) yasın yalnızca nesne-kaybıyla bağlantı­lı bir süreç olmadığı, aynı zamanda büyüme ve gelişmeyle de bağlantılı oldu­ğu sonucuna varmıştı. Ona göre yas "yeni bir iç denge düzeyinin ve bununla bağlantılı dış dengenin yeniden kurulmasını içeren dizil ardışık evrelerde ortaya çıkan evrensel ve uyuma yönelik bir dizi intrapsişik işlemdir" (s. 262).
Yani, ilginin asimetrik dağılımı yaşam boyu var olan arzuları doyurur --annenin bakışının sadece kendinde sabitlenmesi ve rahmin yatıştırıcı kozasına dönüş.
Bir-lik düşlemleri ayrıca, kısmen analitik çerçevenin yapısına bağlı olarak, tedavinin kendisiyle de pekişir.
Akhtar (2000) psişik acı kavramını şu şekilde özetler: "Söz­süz bir özlem, kendilikte yırtılma ve psişik çaresizlik duygusu ... muğlak ve başkalarına aktarılması çok zor. Genellikle önemli bir nesnenin kaybını ya da o nesnenin kişinin anaklitik (destek temelli) gereksinimlerini ansızın reddet­mesinin ardından ortaya çıkar"
Reklam
Bir sevgi nesnesi yitirildiğinde, yalnızca aktüel nesneyi yitirmekle kalmaz, kendiliğimizin o nesnenin içimiz­deki tamamlayıcısı olan yanını da yitiririz; bunun yanında onunla yakın bağ­lantı içinde olan iyilik halini de.
Düşlem yoluyla örselenme: Ebeveynini anlayarak ona yardım etmek için bitmez tükenmez çabalar içine giren çocuk travmatik yaşantıyı ve eşlik eden duygulanımları düşlemde yeniden yaratmak yoluyla onun başından ge­çenleri yaşantılamaya çalıştığında bu durum oraya çıkar.
Anne babanın duygusal erişilmezliğinden kaynaklanan örselenme: Toptan eşduyum gereksinimini doyurarak ebeveyni rahatlatmaya çabalayan çocuk, bir yandan aslında kendisine anne babalık yapacak olanı ararken, muhtaç ebeveyni beslemek üzere onunla bir tür birlik hali başlatır.
Çocuğun anne babasının travmasını tekrarlama aracı olarak sömü­rülmesi yoluyla örselenmesi: anne baba, kendisiyle çocuğu arasın­da geçirgen bir zar yaratır ve yıkıcı doğaları yüzünden kendi içinde tutamadı­ğı veya diğer yetişkin eşlerle paylaşamadığı yas ve saldırganlık duygularını bu zar aracılığıyla çocuğa iletir. Aslında bir yansıtmalı özdeşleşme olan bu süreç, anne babanın kendileri için ölümcül olabilecek muazzam öz-yıkıcılığını azalt­ma işlevi görür.
Reklam
Freud travmayı aşırı uyarılmaya karşı koruyucu bariyerleri aşan, kişiliğin bütünlüğünü kök­ten tehdit eden bir dışsal uyaran fazlalılığı olarak ele almıştır.
Ego, bireyin iç ve dış dünyaları arasında, iç­sel psişik dünyası ve diğer insanların psişik dünyaları arasında bir hat çizen yüzeydir, Anzieu ve Houzel'in "psişik zarf" adını verdikleri bir yüzey.
Kapsayıcı bir nesneyle özdeşleşmek için hiçbir fırsatı olmamış olan ço­cuklar, kusurlu bir kendilik bütünleşmesinden ve içsel ve dışsal alanlar ara­sında sağlıklı ayrım yapamamaktan mustariptirler.
Başkalarıyla kurulan ilişkilerde yaşanan zorluklar, çoğu zaman kişinin kendisiyle olan ilişkisindeki rahatsızlık ile bağlantılıdır.
32 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.