Tarihi mahallelerden birinde, müstakil iki katlı bir evin, keşfedilmemiş bodrumunun yazı odası olarak kullanılmak için karar verilmesiyle başlıyor olaylar silsilesi. Yazarımız ve kedisi Tevafuk saatlerce vakit geçiriyorlar bu eski, küf kokan, tılsımlı odada. Ve felsefe üzerine yazılmaya başlanan gece tuhaf gelişmeler yaşanıyor.
.
Bütün baba felsefeciler misafir oluyorlar yazma serüvenine. Ama sadece onlarda değil orada olanlar. Müslüm Baba gibi, Deli Ziya gibi, Güldane gibi konuklarda katılıyorlar sohbete. Felsefe üzerine, filozofluk üzerine derin bir soru cevap başlıyor. Ve bu sıra dışı konuklarla birlikte başlıyor yazarımız anlatmaya Babaları, bizler her sayfada yeni bir bilgiyle dolduruyoruz heybemizi.
.
Kimler yok ki adı geçmeyen, Mevlana'dan Sokrates'e, Hayyam'dan Platon'a, Sadi Şirazi'den Cicero'ya. Hem felsefeye bakışlarını, hem görüşlerini, hem hayatlarını kimi zaman ders alıcı, kimi zaman nükteli bir dille öğreniyoruz.
.
Birisi "Felsefe, muhtemelen deliliğe en yakın noktada, deli olmanın zihinsel acısına panzehir olarak verilen yatıştırıcı ilaçtır." derken, bir diğeri "Felsefe, her şeyi çirkin, korkunç gösteren siyah bir gözlüktür. İman ise, her şey güzel, ünsiyetli gösteren şeffaf, berrak, nurani bir gözlüktür." diyor. Benim en çok hoşuma giden alıntı ise ; "Dikkatli olun, altın ateşle, kadın altınla, erkek de kadınla eritilir." oldu.