Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

İnanç Esasları Kılavuzu

Kitabü'l-irşad

El Cüveynî

Kitabü'l-irşad Hakkında

Kitabü'l-irşad konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.

Hakkında

Ömrünün büyük bir kısmını ilim tahsili, tedrisi ve eser telifine ayıran İmamü'l-Haremeyn el-Cüveyni , kelam, fıkıh, usul-i fıkıh, tefsir ve hadis alanlarındaki eserleriyle tanınan, özellikle kelam ve usul-i fıkıhta otorite kabul edilen bir alimdir. Kelam tarihinde dönüm noktası sayılan Gazali'nin hocası olan Cüveyni'nin bu sahadaki başlıca eserleri şunlardır: el-Akidetü'n-Nizamiyye, eş- Şamil fi usuli'd-din. Kelam tarihi kaynaklarınca eş-Şamil fi usuli'd-din'in muhtasarı niteliğinde görülen el-İrşad, Cüveyni'nin en meşhur kitabıdır. Bu bakımdan onun kelami görüşlerini ilk elden, özlü bir şekilde öğrenmek isteyen okuyucu için el-İrşad vazgeçilmez bir kaynaktır. (Arka Kapak)
Tahmini Okuma Süresi: 10 sa. 12 dk.Sayfa Sayısı: 360Basım Tarihi: 2012Yayınevi: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
ISBN: 9789753896641Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Kitap İstatistikleri

Kitabın okur profili

Kadın% 66.7
Erkek% 33.3
0-12 Yaş
13-17 Yaş
18-24 Yaş
25-34 Yaş
35-44 Yaş
45-54 Yaş
55-64 Yaş
65+ Yaş

Yazar Hakkında

El Cüveynî
El CüveynîYazar · 4 kitap
18 (veya 10) Muharrem 419 (17 [veya 9] Şubat 1028) tarihinde Nîşâbur civarındaki Ezâzvâr (veya Büştenikân) köyünde doğdu. İlk olarak Nîşâbur’un ünlü müderrislerinden olan babasından ders aldı. “Şeyhü’l-Hicâz” diye tanınan amcası Ali b. Yûsuf’un da bir süre öğrencisi oldu. Daha öğrenciliğinin ilk yıllarında hocalarıyla ilmî konularda tartışarak dikkatleri üzerine çekti. Babası vefat edince henüz yirmi yaşını doldurmamış ve tahsilini tamamlamamış bir genç olmasına rağmen onun yerine getirilip müderrislikle görevlendirildi. Bir taraftan da öğrenimine devam ederek bölgenin ünlü âlimlerinden dersler aldı. Ebû Abdullah el-Habbâzî’den kıraat, Ali b. Faddâl el-Mücâşiî’den Arap edebiyatı, Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī’den fıkıh, Ebü’l-Kāsım el-İskâf’tan usûl-i fıkıh, Abdurrahman b. Hasan b. Aliyyek ile Ebû Nuaym el-İsfahânî ve daha başkalarından hadis ilimlerini tahsil etti. Birçok âlimle münazaralarda bulunarak Ehl-i sünnet inancını savundu ve bu mezhebin Nîşâbur çevresinde güçlenmesini sağladı. Bu durum “mihnetü’l-Eşâire” diye bilinen hadise ortaya çıkıncaya kadar sürdü. Şiî-Mu‘tezilî görüşleri koyu bir taassupla savunan ve Eş‘arîliğin güçlenmesini hazmedemeyen devrin Büyük Selçuklu Veziri Amîdülmülk el-Kündürî, bid‘atçılara minberlerden lânet okunması için Tuğrul Bey’den ferman çıkarttıktan sonra bunu Eş‘ariyye âlimlerinin aleyhinde kullandı ve onların vaaz verme, ders okutma faaliyetlerini yasakladı; bir kısmının da hapsedilmesine karar verdi. Bu gelişmeler üzerine Cüveynî, aralarında Beyhakī ve Abdülkerîm el-Kuşeyrî gibi meşhur kişilerin de bulunduğu bir grup âlimle birlikte Nîşâbur’dan ayrılarak Bağdat’a gitti. Bölgenin ileri gelen âlimleriyle tanışıp ilmî sohbetlerde bulundu. Daha sonra Hicaz’a geçip (450/1058) dört yıl kadar Mekke ve Medine’de kaldı. Bu arada ders okutmaktan geri kalmayan Cüveynî’nin şöhreti bu bölgede de yayıldı. Tuğrul Bey’in vefatından sonra Selçuklu sultanı olan Alparslan’ın Kündürî’yi azledip yerine Nizâmülmülk’ü getirmesi üzerine Cüveynî Nîşâbur’a döndü (455/1063) ve kendisi için yaptırılan Nizâmiye Medresesi müderrisliğine tayin edildi; ayrıca vakıfların idaresi de uhdesine verildi. Burada vefatına kadar sürdürdüğü öğretim faaliyetine gencinden yaşlısına, cahilinden âlimine kadar pek çok kişi katılarak ilminden faydalandı. Her gün 300’ü aşkın kişinin derslerine devam ettiği nakledilir. Yetiştirdiği meşhur öğrenciler arasında Gazzâlî, Kiyâ el-Herrâsî, Ali b. Muhammed et-Taberî, Abdülgāfir el-Fârisî gibi isimler yer alır. İlmî otoritesini kabul ettirdiği ve “İmâmü’l-Haremeyn” unvanını taşıdığı yıllarda bile mütehassıs olarak gördüğü âlimlere öğrencilik yapmaktan çekinmedi. Hayatının son yıllarında tasavvufa karşı ilgi duydu ve riyâzetle meşgul oldu. 25 Rebîülâhir 478 (20 Ağustos 1085) tarihinde Nîşâbur civarındaki Büştenikân köyünde vefat etti ve kendi evine defnedildi. Ölümünden birkaç yıl sonra cesedinin Hüseyin Kabristanı’na nakledilerek babasının yanına defnedildiği söylenir.