Klasik ve Modern Metinlerle Din Felsefesi Dersleri İçin Yardımcı Kitap

Recep Alpyağıl

Klasik ve Modern Metinlerle Din Felsefesi Dersleri İçin Yardımcı Kitap Gönderileri

Klasik ve Modern Metinlerle Din Felsefesi Dersleri İçin Yardımcı Kitap kitaplarını, Klasik ve Modern Metinlerle Din Felsefesi Dersleri İçin Yardımcı Kitap sözleri ve alıntılarını, Klasik ve Modern Metinlerle Din Felsefesi Dersleri İçin Yardımcı Kitap yazarlarını, Klasik ve Modern Metinlerle Din Felsefesi Dersleri İçin Yardımcı Kitap yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Gazâli nedensellik konusunda söze şöyle başlar: “Alışkanlık (âdet)* sonucu olarak sebep ile sebepli arasında var olduğuna inanılan ilişki (iktiran) bize göre zorunlu değildir... mesela su içmek ile suya kanmak, yemek ile doymak, ateşe dokunmak ile yanmak, Güneş'in doğmasıyla aydınlık, boynunu kesmek ile ölmek ... arasındaki ilişkide bir zorunluluk
Kemal BatakKitabı okudu
Mükemmellik ve eksiklik görecedir. İlahi cömertlik ve hikmet, mükemmeli ve eksiği birlikte yaratmayı gerektirir. Nasıl ki kangrenli elin, canı muhafaza etmek için kesilmesi adalet ise -zira bu eksiği mükemmel olana feda etmeyi gerektirir-halkın dünya ve ahiretteki paylarında farklılık olması da aynen bunun gibidir. Bunların hepsi zulüm değil, adalettir. İçlerinde boş şeylerin bulunmadığı bir hakikattir. Şimdi bu, sahillerine dalgaların çarptığı engin ve derin bir denizdir. Genişlikte, tevhid deniziyle mukayese edilebilir. Bütün ahmak gruplar, yalnızca alimlerin kavradığı bir sır olduğunu anlamadan onun içine dalarlar. Bu denizin ötesi, birçoğunun şaşkınlıkla dolaştığı ve keşf ehlinin bile sırrını açıklamasının yasaklandığı kader sahilidir. Kısacası, iyi ve kötü takdir edilmiştir. Takdir edilen şeyler ise, ilahi iradenin sabık takdirinin ardından zorunlu olarak meydana gelirler. Hiç kimse Allah'ın hükmüne karşı duramaz; hiç kimse O'nun hükmünü ve emrini geri çeviremez. Hatta, küçük ve büyük her şey yazılıdır, bilinen ve beklenen ölçüde meydana gelir. “Sana isabet edecek bir şey isabet etmeyecek değildir isabet etmeyecek bir şey de isabet edecek değildir.”
Sayfa 435 - GazzalîKitabı okudu
Reklam
Nasıl ki, insanı anlatırken; onun hem zâhirini, hem de bâtınını nazara alırız. Tarif ve tahdit olunan her mahlük da böyledir. Hak ise bütün had ve sınırlar ile mahduttur. Halbuki âlemin suretleri ancak her âlem için Hakk'ın suretlerinden akseden tecelli derecesindedir. Bu tecellinin zabt ve ihata olunduğu nispette her bir suretin hududu bilinebilir. İşte bunun için Hakk'ın haddi meçhul kalır. Çünkü Hakk'ın tarif ve tahdidi bütün suretlerin haddini kavramakla bilinebilir. Bu ise imkânsızdır. Öyke ise Hakk'ın tarif ve tahdidi imkânsızdır.
Sayfa 405 - İbn ArabiKitabı okudu
“Ariflerin Allah” tanımalarının neticesi nedir?" diye sorarsan deriz ki: Allah'ı (gerçek mânada) tanımaktan aciz olduklarını bilmeleridir. İşte O'nu tanıyamıyacaklarını ve tanımanın zinhar mümkün olamayacağını bildikleri zaman hakikati bilmiş olurlar. Zira Tanrılık sıfatlarının künhüne vakıf olarak hakiki marifetle Allah'ı bilmek, Allah'dan başkası için muhaldir. Marifet, yukarıda zikrettiğimiz gibi keşif ve burhan tarikiyle olursa, bir mahluk için mümkin olan marifetin son haddine erişilmiş olur. Nitekim Sıddik'ı Ekber (R.A), “derk-i idrâkden acziyet idrâktir?” sözü ile bu gerçeği işaret etmiştir. Hatta kâinatın efendisi Rasülül-llah (S.AV) de, “sen kendini övdüğün gibi ben seni övmeye muktedir değilim?” sözü ile bu hakikati kasdediyor. Bu sözün mânası şudur: Ey Allahım! Sana mahsus olan övgüleri ve Tanrılık sıfatlarını ihata edebilecek gücde değilim; onları ancak ve ancak sen ihata edersin. Yoksa bu sözden, dil ile tabiri mümkün olmayan hakikatlere erdiğini kasdetmiş değildir.
Sayfa 385 - GazzalîKitabı okudu
Her insan önce kendini tanımakta ve sonra Allah-ü Teâlâ'nın sıfatları ile kendi sıfatları arasında mukayese yapmaktadır. Oysa Allah-ü Teâlâ'nın sıfatları yücedir ve bizim sıfatlarımıza benzemekten münezzehdir. İşte bu marifet kaasır (kusurlu) ve kendisinde ihâm ve teşbih ciheti galibdir. Bu itibarla müşabehetin aslen menfi olduğunu ve isimde müşareket olmakla beraber ikisi arasında münasebet bulunmadığını bilmek gerekir. Mesdüd (kapalı) olan ikinci yola gelince, bu, kulun tanrılık sıfatlarının tamamını elde edinceye kadar beklemesi ve nihayette tanrı olması yoludur. Tıpkı sübyanın çiftleşmenin tadını duymak için bulüğ çağını beklemesi gibi. Ne var ki bu yol kapalı ve yasaktır. Çünkü tanrılık hakikatinin Allah'dan başkası için hasıl olması müstahildir. Bu yol, tahkiki marifetin yegâne yoludur amma, o, Allah'dan başkasına mutlak ve kati surette kapalıdır. O halde Allah'ı, hakikati üzere Allah'dan başkasının bilmesi muhal (imkânsız)dır. Hatta diyebilirim ki, Peygamber'i bile ancak Peygamberin kendisi bilir. Nübüvvet mertebesine ermemiş olan nübüvvetin sadece adını ve onun insanda Peygamber'i Peygamber olmayandan ayırdeden bir hususiyet olduğunu bilir.
Sayfa 384 - GazzalîKitabı okudu
Öncelikle şunu iddia ediyorum: Herhangi bir şey hakkında yeterli bir fikre sahip olmadığımız veya aynı anda tüm niteliklerini ayırt edici bir görüşle kuşa, tamadığımız için, “gizem” olarak adlandırılmaz; çünkü o zaman her şey bir gizem olurdu. Kavrayışımıza konu olan nesneler sunulurken, biz sonlu varlıkları, bilgisi kademeli olarak ilerlemektedir. Binlerce şey bildiğimiz söylenir, şüphesi, öyledir; yine de hiçbir zaman bu şeylere ait olanın tam bir kavrayışına sahip değiliz. Şimdi çiziyor olduğum bu tablodan daha iyi bildiğim bir şey yoktur; onun tüm hayal gücünün ötesinde parçalara ayrılabilir olduğunu düşünüyorum; ancak bu parçaları sayamadığım, niteliklerini ve biçimlerini ayırt edici bir şekilde algılayamadığım için aklımın ötesinde olduğunu söyleyebilir miyim? Şeyler hakkında niteliklerinden başka hiçbir şey bilmiyor olmamız; Tanrı'nın hikmetiyle, bizim, halihazırdaki durumumuzun ihtiyaçlarından, bize yararlı ve gerekli olandan fazlasını anlamamız gerekmemesini sağlamasındandır, Nitekim gözlerimiz, bize ne tüm boyutları görmek, ne de bir şeyin kendinde halini görmek için değil, fakat o şeyi bizimle ilişkisi bağlamında görmemiz için verilmiştir. Kesin konuşursak, o halde, herhangi bir şeyin başlıca özellikleri ve çeşitli kullanımları bizim tarafımızdan bilindiğinde, o şeyi kavramamız gerekiyor. Bu nedenle, bizi ilgilendirdiği kadarından fazlasını bilmediğimiz bir şey için, akıl-üstü denilmesi yanlıştır ve bu söylemin araştırmamızın yerini alması saçmadır.
Sayfa 346 - John TolandKitabı okudu
Reklam
51 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.