“Sence… sence… insanları engelleyen şey, her zaman korku mudur?
Acaba… acaba… utanç olamaz mı… herkesin önünde kendini ortaya
koymanın… örtüsüz kalmanın utancı… olamaz mı?”
Ne anlamı vardı onları şimdi görmenin? Çoşkulu öpücüklerle saf mutluluğu, güleç yüzlerinde sevgiyi hissetmek için mi? Ne anlamı vardı zaten kaybedilmiş bir hazla kendine eziyet etmenin?
İçinde hâlâ bir şey acıyordu fakat bu bir şeyler vaat eden bir acıydı, yakıcı ama yine de yumuşak, tıpkı sonunda kabuk bağlayan yaraların yandığı gibi.