Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Suflörlü Yaşamlar, Tulumbacı Sendromu, Psikolojik Düğümler

Küçük Şeyler 2

Üstün Dökmen

En Eski Küçük Şeyler 2 Sözleri ve Alıntıları

En Eski Küçük Şeyler 2 sözleri ve alıntılarını, en eski Küçük Şeyler 2 kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Nereye gittiğini gerçekten bilen insana dünya kenara çekilip yol verir.
Sokrates'in yönetimle arası açılmış, idama mahkum edilmiş. Rivayete göre, ölmeden birkaç saat önce vedalaşmak için eşi gelir yanına. Kadıncağız bu sırada ağlar ve, -"Ah, bu kötü adamlar seni haksız yere öldürecekler." der Sokrates ise karısına şöyle cevap verir: -"Evet, haksız yere öldürecekler, haklı yere öldürseler daha mı iyiydi?"
Reklam
Türkiye dünyada kadın profesör sayısı en fazla olan ülkedir ve dünyadaki toplam üç kadın yüksek mahkeme başkanı Türkiye'dedir.
Dadaşın biri cehenneme girmiş, zebaniler tekme tokat girişmişler buna. Kaynar kazanın içinden bir ara başını çıkarabilen dadaş şöyle demiş: "Hele kardaş, böyle edirsiz, milleti de buradan soğutirsiz. Aha size yeminle söyleyim, dışarı dünyada beş kuruşluk haysiyetiniz yoktur."
Eski tuluat ustalarımızdan Kel Hamdi sahnedeyken bir izleyici sahneye bir hıyar (salatalık) fırlatır. Kel Hamdi Bey salatalığı yerden alır ve "Birisi kartvizitini attı." diyerek cebine koyar.
Ünlü edebiyat tarihçimiz Prof. Dr. Fuat Köprülü rüştiye mezunuydu (şimdiki ortaokul karşılığı), üniversite bitirmemişti. Bir toplantıda hocayı iğnelemek için olsa gerek hazır bulunanlar teker teker hangi üniversiteden mezun olduklarını söylemişler ve sonra da "Siz hangi üniversiteden mezunsunuz?" diye sormuşlar. Köprülü şöyle cevaplamış: "Valla ben herhangi bir üniversiteden mezun değili ama İstanbul Türkiyat Enstitüsü benden mezundur."
Reklam
Hayatınızın başlangıcından sorumlu değilsiniz ama finalinden sorumlu olacaksınız.
"Bir süre önce Arnavutluk'a gitmiştim, merak edip sordum ve hayretle gördüm ki Arnavut kaldırımı ifadesini bilmiyorlar, pırasayı sevmiyorlar. Buyurun bakalım, bütün bunları, özellikle Arnavutların pırasayı sevdiklerini kim çıkardı? uydurdular tabii. Arnavutların pırasayı özellikle sevmediklerini bir konferansta anlatıyordum, dedesi Arnavut olan bir izleyicim elini kaldırıp şunları söyledi: "Baklavanın Arnavutça'sı bırassadır. Arnavutlar arada 'Ha mori bre bırassa olsa yemem' derlermiş. Bu ifade İstanbul'da 'Pırasa olsa yemem' şeklinde anlaşılmış ."
Diyelim ki çocuğunuz üç yaşında, misafirlikte eve dönmeye razı ettiniz, ancak içerden elinde ev sahibi çocuğun bebeğiyle geldi. Alıp götürmeye niyetli. Bu olaya birinci bakış tarzınız "Beni mahcup ediyor" şeklinde olabilir. Aynı olaya ikinci bakış tarzınız şu olabilir: "Misafirlik keyifli geçti, ayrılmak kaygı verdi, buradan bir ödülle/ganimetle gitmek ona iyi geliyor". Benzeri davranışı blz yetişkinler de sergiliyoruz. Bir uzak şehre, ülkeye gittiğimizde, gezimiz keyifli geçmişse, ayrılma saati gelnce kendimizi kötü hissederiz, belki de kaygımızı azaltmak için hiçbir zaman kullanmayacağımız bibloları, anahtarlıkları, kartpostalları, yağmalar gibi satın alırız. Bir açıdan bakınca bebeği götürmeye çalışan çocukların davranışları bizim bu davranışımıza benzemektedir.
Dantele ve Mantıya Bir Başka Bakış Tarzı Bir kadının bir kaşığa kırk mantı sığdırması, göz nuru döküp danteller işlemesi bir açıdan bakınca muhteşem bir şeydir, övgüye değerdir. Ama aynı olaya bir başka açıdan baktığımızda, acaba bütün bunlar, kadının enerjisinin sömürülmesi anlamına gelir mi, onu eve bağlamak için toplumun, bilinçli olmaksızın ortaya attığı zekice bir taktik sayılabilir mi türünden sorular geliyor akla. Kim bilir, belki evet belki hayır. Eski Çin'de kız çocuklarına demir ayakkabılar giydirirlermiş. Bunun görünür sebebi ayakların küçük ve zarif olmasını sağlamakmış. Ama gelişmeleri demirle , sargılarla engellenen ayaklar hiç de güzel gözükmüyoır, kötü kaynamış bir kemik yığınına benziyormuş. Ayakları hu şekilde dumura uğratma*nın alttaki asıl sebebi, o sakat ayaklarla kendi başına evinden uzağa gidemeyen, evine bağımlı, gözaltında kadınlar ortaya çıkarmaktı muhtemelen. Acaba ı:mıntı ve dantel de, kendi içine kapanan, uzaklara bakamayan, okumayan, kendini geliştir*meye vakit bulamayan, bir anlam.da kibarca ayaklarına demir ayakkabılar giydirilmiş kadınlar mı üretti?
Reklam
Birisi arkamdan bir ok atmış; Ok bana değmemiş, yere düşmüş. Ama sen o oku yerden aldın Getirip benim kalbime soktun.
Yazmakta olduğum tiyatro oyunlarından küçük bir bölü*mü televizyondaki Küçük Şeyler dizisine· koyduk.. Söz konusu bölümde satranç oynamakta olan bir karı korca arasında şu konuşma geçmektedir: Erkek: "Hayatım, atını almak zorumdayım.'" Kadın: ''Aaa, alma şekerim, ben onu seviyorum." Erkek: ''Ama hayatım, atını almazsam bu oyun satranç olmaktan çıkar." Bu noktada ben devreye girip "Eğer erkek atı almazsa, bu oyun satranç olmaktan çıkar ama aşk olur" diyorum. Evet, gerçekten bazen mantığın bittiği yerde aşk başlar.
Okumak için iki eli bir araya gelmeyen milletin iki yakası da bir araya gelmez.
Sayfa 148
1.072 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.