Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Küplüce'deki Köşk

Samiha Ayverdi

En Eski Küplüce'deki Köşk Gönderileri

En Eski Küplüce'deki Köşk kitaplarını, en eski Küplüce'deki Köşk sözleri ve alıntılarını, en eski Küplüce'deki Köşk yazarlarını, en eski Küplüce'deki Köşk yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ne kadar da tanıdık...
“Şöyle ki: Bir gün babam, evvelden beri tanıdığı Enver Paşa’nın eniştesine: ‘Birâder, halk açlıktan ölürken sen ticâret işlerinde ulu orta gitmekte bulunuyorsun. Vatanın hâlini düşünmek lâzım,’ deyince bu harp zengini elini pantolonunun yanına vurarak: ‘Ne diyorsun Hakkı Bey, vatan benim cebim!’ demez mi? Hayır, kalantor zengin! Vatan ne senin, ne de benim cebimdir. Ne yazık ki vatanı bir sağmal inek, ya da bir çiftlik kabul ederek onu kurutan vatansızlar, o gün de ve maâlesef bugün de aramızda yaşamakta bulundukça memleketimizin iflâh olması nasıl beklenebilir?”
Sayfa 24 - Kubbealtı Neşriyât, 3.baskı, 2016.Kitabı okudu
“Ama alafrangalık modası ininden başını çıkarınca kimse pabucunu çıkarmaz, sokağın kirini evine taşır oldu. Ne yazık ki Türk, o temizlik an’anesini koruyamamış ve evine sokağın mikrobunu, tozunu taşıyan kunduralarla girilmesini önleyememişti. Halbuki Japon bu yerleşmiş huyunu asla terketmemiştir. Öyle ki misâfir kim olursa olsun, pabucunu çıkartmadan onu içeri almamıştır. Birkaç sene evvel elime geçen L’İllustration mecmuasında, Fransız Cumhurbaşkanı François Mitterand’ın Japonya seyâhatinde, bulunduğu binânın kapısı önünde çıkarmış olduğu ayakkabısını yâverin omuzuna tutunarak giymeye uğraştığı fotoğraflanmış bulunuyordu. Biz ise âdet ve an’anelerimizi ucuza ve kolayına harcamaya öyle alışık bulunuyoruz ki, değil cumhurbaşkanlığı seviyesindeki bir kimsenin, alafrangalığa gönül vermiş basit bir memurun bile paspasa sürterek temizlediğini sandığı çamurlu kundurası ile tertemiz evimizi kirletmesine hayır diyemiyoruz.”
Sayfa 42 - Kubbealtı Neşriyât, 3.baskı, 2016.Kitabı okudu
Reklam
“Bugünün gençliği, eski ana-babaların: ‘Eti senin, kemiği benim,’ diyerek mektebe teslim ettikleri evlâtları gibi, hocalarına saygının tadını almış bulunsalardı, daha hocaları kürsülerine çıkar çıkmaz onları tâciz edecek hattâ hakaret eyleyecek tavırlar takınıp küçümsemeye nasıl kalkışırlardı? Hele: ‘Bana bir harf öğretenin kölesiyim,’ diyen büyük anlayışla hocasının karşısında diz çöken dünkü talebenin zihniyeti, maârif hayâtımızda yaşamış olsaydı, gençlerimiz kuru bir icâzet alma hevesi ile mektebe devam etmek yerine, ilim ve irfan aşkı ile hem kendilerini, hem de cemiyeti mayalayıp kabartarak taşırıp coşturur ve hem de etraflarına sağnak sağnak rahmet olup yağarlardı.”
Sayfa 43 - Kubbealtı Neşriyât, 3.baskı, 2016.Kitabı okudu
İncelik Dediğin...
“Meselâ, Pîr Ahmede’r -Rifâî bir gün hanımından ülkenin mahallî yemeği olan herîse yapmasını istemiş. Kadıncağız da yemeği hazırlayıp getirmiş. Getirmiş ama, işini acele tutan bir fâre Hazret’ten evvel sahana yaklaşınca, bunu gören kedi de fâreyi haklamış. Hâdiseye şâhit olan Hazret, kendisi için hazırlanmış olan herîseyi yemekten imtinâ ederek: ‘Uğrunda bir canın telef olduğu yemeği istemem,’ diyerek herîseyi yemeyi reddetmiş. Biz gâfiller ise âlemin canını yakmak pahâsına elde edilmiş mal ve mülkün birer cehennem ateşi olduğunu bilmem nasıl düşünemiyoruz?”
Sayfa 115 - Kubbealtı Neşriyât, 3.baskı, 2016.Kitabı okudu
“Şaşılacak şey şu idi ki: İnsan oğlu, bir rehbere uymaktan neden korkuyordu? Halbuki bir derûnî tasfiye ve tezkiye için dünyâya gelmiş olan insan oğlunun, nefsânî ve şeytânî illetlerinden arınarak kendine de etrâfına da bahtın ve tâlihin tâ kendisi olması kadar güzel ne vardı?”
Sayfa 118 - Kubbealtı Neşriyât, 3.baskı, 2016.Kitabı okudu
“İbret denen haslet için irfan gerektiğine göre, biz insanlar, hâdiselerin dili ile îkaz edilirken, kendimizi ne de güzel aldatır ve ‘Bu cezâ, bize hatâlarımızın cevâbıdır,’ demez ve kabâhati kendimizde aramayıp meselâ devrilen süt tenceresinde görürüz. Sebebe değil, müsebbibe, yani sebepleri yaradana gözümüzü dikmek anlayışını ne yazık ki idrâkimiz çoktan terketmiş bulunduğundan kof ve materyalist bir düşüncenin mağlûbu olarak, ilâhî gerçeğe değil, şeytânî ve nefsânî bir zihniyete demir atıp kalarak hakikatlerden uzaklaşmış bulunuyoruz.”
Sayfa 189 - Kubbealtı Neşriyât, 3.baskı, 2016.Kitabı okudu
33 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.