Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Küplüce'deki Köşk

Samiha Ayverdi

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
“Ama alafrangalık modası ininden başını çıkarınca kimse pabucunu çıkarmaz, sokağın kirini evine taşır oldu. Ne yazık ki Türk, o temizlik an’anesini koruyamamış ve evine sokağın mikrobunu, tozunu taşıyan kunduralarla girilmesini önleyememişti. Halbuki Japon bu yerleşmiş huyunu asla terketmemiştir. Öyle ki misâfir kim olursa olsun, pabucunu çıkartmadan onu içeri almamıştır. Birkaç sene evvel elime geçen L’İllustration mecmuasında, Fransız Cumhurbaşkanı François Mitterand’ın Japonya seyâhatinde, bulunduğu binânın kapısı önünde çıkarmış olduğu ayakkabısını yâverin omuzuna tutunarak giymeye uğraştığı fotoğraflanmış bulunuyordu. Biz ise âdet ve an’anelerimizi ucuza ve kolayına harcamaya öyle alışık bulunuyoruz ki, değil cumhurbaşkanlığı seviyesindeki bir kimsenin, alafrangalığa gönül vermiş basit bir memurun bile paspasa sürterek temizlediğini sandığı çamurlu kundurası ile tertemiz evimizi kirletmesine hayır diyemiyoruz.”
Sayfa 42 - Kubbealtı Neşriyât, 3.baskı, 2016.Kitabı okudu
“Vaktiyle yabancı bir kumaş tâciri Osmanlı ülkesine gelir, muhtelif tezgâhlarda dolaşıp durur. Nihâyet bir imâlâthâneye gelerek malları beğenir. Hepsini almak istediğini söyler. Mal sâhibinin topları denklerken içlerinden bir topu ayırdığını görünce bu hareketinin sebebini soran tâcire, esnaf: ‘Onu sana veremem kusurludur,’ der. Tâcir kendince bunun ziyânı olmadığını söylerse de esnaf diretir. Topu vermeyişinin sebebini şöyle îzah eder: ‘Benim malımın kusurlu olduğunu söyledim, biliyorsunuz. Fakat siz onu kendi memleketinizde satarken, alıcılarınız orada benim bunları size söylemiş olduğumu bilmeyeceklerdir. Böylece de müşterilerimize kusurlu mal satmış olacağım. Netîcede Osmanlının gururu, şeref ve haysiyeti rencîde olacak, bizi de dalavereci, hîlekâr sanacaklardır. Onun için bu sakat topu asla size veremem...”
Sayfa 193 - Kubbealtı Neşriyât, 3.baskı, 2016.Kitabı okudu
Reklam
Ne kadar da tanıdık...
“Şöyle ki: Bir gün babam, evvelden beri tanıdığı Enver Paşa’nın eniştesine: ‘Birâder, halk açlıktan ölürken sen ticâret işlerinde ulu orta gitmekte bulunuyorsun. Vatanın hâlini düşünmek lâzım,’ deyince bu harp zengini elini pantolonunun yanına vurarak: ‘Ne diyorsun Hakkı Bey, vatan benim cebim!’ demez mi? Hayır, kalantor zengin! Vatan ne senin, ne de benim cebimdir. Ne yazık ki vatanı bir sağmal inek, ya da bir çiftlik kabul ederek onu kurutan vatansızlar, o gün de ve maâlesef bugün de aramızda yaşamakta bulundukça memleketimizin iflâh olması nasıl beklenebilir?”
Sayfa 24 - Kubbealtı Neşriyât, 3.baskı, 2016.Kitabı okudu
“Şaşılacak şey şu idi ki: İnsan oğlu, bir rehbere uymaktan neden korkuyordu? Halbuki bir derûnî tasfiye ve tezkiye için dünyâya gelmiş olan insan oğlunun, nefsânî ve şeytânî illetlerinden arınarak kendine de etrâfına da bahtın ve tâlihin tâ kendisi olması kadar güzel ne vardı?”
Sayfa 118 - Kubbealtı Neşriyât, 3.baskı, 2016.Kitabı okudu
“İbret denen haslet için irfan gerektiğine göre, biz insanlar, hâdiselerin dili ile îkaz edilirken, kendimizi ne de güzel aldatır ve ‘Bu cezâ, bize hatâlarımızın cevâbıdır,’ demez ve kabâhati kendimizde aramayıp meselâ devrilen süt tenceresinde görürüz. Sebebe değil, müsebbibe, yani sebepleri yaradana gözümüzü dikmek anlayışını ne yazık ki idrâkimiz çoktan terketmiş bulunduğundan kof ve materyalist bir düşüncenin mağlûbu olarak, ilâhî gerçeğe değil, şeytânî ve nefsânî bir zihniyete demir atıp kalarak hakikatlerden uzaklaşmış bulunuyoruz.”
Sayfa 189 - Kubbealtı Neşriyât, 3.baskı, 2016.Kitabı okudu
“Kadında çarşaf, baş örtüsü, erkekte şalvar ve sakal meselesini, cehennem münâkaşası hâline getirerek kütleyi birbirine düşüren âileler ve cemiyet arasında kavga ve tatsızlıklara yol veren günahkârın asıl kendisi olduğunu acaba ona kim, ne zaman söyleyecektir?”
Sayfa 272 - Kubbealtı Neşriyât, 3.baskı, 2016.Kitabı okudu
Reklam
“Bugünün gençliği, eski ana-babaların: ‘Eti senin, kemiği benim,’ diyerek mektebe teslim ettikleri evlâtları gibi, hocalarına saygının tadını almış bulunsalardı, daha hocaları kürsülerine çıkar çıkmaz onları tâciz edecek hattâ hakaret eyleyecek tavırlar takınıp küçümsemeye nasıl kalkışırlardı? Hele: ‘Bana bir harf öğretenin kölesiyim,’ diyen büyük anlayışla hocasının karşısında diz çöken dünkü talebenin zihniyeti, maârif hayâtımızda yaşamış olsaydı, gençlerimiz kuru bir icâzet alma hevesi ile mektebe devam etmek yerine, ilim ve irfan aşkı ile hem kendilerini, hem de cemiyeti mayalayıp kabartarak taşırıp coşturur ve hem de etraflarına sağnak sağnak rahmet olup yağarlardı.”
Sayfa 43 - Kubbealtı Neşriyât, 3.baskı, 2016.Kitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.