Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kur'an Okumaları 4 -Belagat İncileri

Metin Karabaşoğlu

En Eski Kur'an Okumaları 4 -Belagat İncileri Gönderileri

En Eski Kur'an Okumaları 4 -Belagat İncileri kitaplarını, en eski Kur'an Okumaları 4 -Belagat İncileri sözleri ve alıntılarını, en eski Kur'an Okumaları 4 -Belagat İncileri yazarlarını, en eski Kur'an Okumaları 4 -Belagat İncileri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Reklam
"Saat yaklaştı" diye haber veriyor Kur'ân. Zira Ay da yarıldı zaten. Ya Kur'ân aramızda olacak, yahut artık olmayacağız.
Güneşe doğrudan bakan insan gözünün görme yeteneğinin artması ne kelime, bilakis körleşmesine benzer şekilde; Kadir-i Mutlak mutlak surette insana konuşacak olsa insanın gözü ve aklı kamaşacak, insan oracıkta öylece kalakalacaktır. Mutlak Olanın mahlûk ve mahdut olana, onun kapasitesi uyarınca hitap edebilmesi, kendisini bu şekilde ifşa etmesi, gözlerini kamaştırmadan kendisini onlara göstermesidir mucize olan. Mutlak Olanın, mahlûk olanın anlayacağı dilden konuşması, kendisini ona böylece ifşa etmesi bir rububiyet nişanesidir, bir ikramdır ve bir mucizedir.
Beled 12-17: "Bilir misin o sarp yokuş nedir? Boyunduruğu kırmak [köleyi özgürlüğüne kavuşturmak]tır. Salgın bir açlık gününde akrabası olan bir yetimi veya açlıktan yerde kıvranan bir yoksulu doyurmaktır. Sonra iman edenlerden, birbirine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirine merhameti tavsiye edenlerden olmaktır." 'İman edenlerden' olmanın -üstelik 'sonra' kaydıyla- ilk iki göstergeden sonra zikrediliyor olması, Beled sûresinin belki de en kritik noktasıdır. İnsanı insan eden vasıfların en büyüğü olduğu halde imanın kronolojik bir anlatım dahilinde sûrede üçüncü sırada zikredilmesi, insaniyet-İslamiyet ilişkisini insana hissettirir. Demek ki iman rastgele edinilen bir değer değildir. Sağlam bir iman, insaniyetini bozmadan koruyan kişilere nasip edilmektedir.
sarp yokuşu tırmandık mı?
Makbul olan, elini boynuna asıp da diliyle 'yardım' etmek değildir. Makbul olan, elinden geleni ardına koymayarak, bilakis elinden gelenin azamîsini yaparak 'sabır' tavsiyesinde bulunmaktır. Âyetlerin dizilişi, sabrı ve merhameti tavsiye etmenin, ancak önce kendi sosyal sorumluluğunu yerine getirip elinden geleni yaptıktan sonra bir anlamı ve değeri olduğunu bildirmektedir. Benzer şekilde ancak yatay düzlemde, sebepler dairesinde elinden geleni yapan kişinin darda kalmış için dikey düzlemde Rabbine yaptığı dua bir anlam ifade eder. Yatay düzlemde üzerine düşeni gözardı ederek dikey düzlemde dua sözcükleriyle yetinen 'sarp yokuşu aşmış' değildir. Âyetin imandan sonra sabrın yanısıra 'merhamet'i tavsiye etmesi de özel bir önem arzetmektedir. Bilfiil yapması gerekeni yaptıktan sonra sadece 'sabr'ı tavsiye de yeterli ve anlamlı değildir. Köleleştirilmiş olanın özgürlüğüne kavuşması yolunda çalıştıktan, yetimin ve fakirin ihtiyacını görüp gözettikten sonra sabrı tavsiye etmek dahi 'sarp yokuşu aşmış' sayılmak için insana yetmez. Zayıfa 'sabr'ı tavsiye ederken güçlüye de 'merhamet'i tavsiye edebiliyor olmak da gerekir. Yine 'sarp yokuş'un erlerinin önünde, fiilî sorumluluklarını ifa ettikten sonra , çifte bir tebliğ vazifesi vardır: acze düşmüşleri sabra, muktedirleri ise merhamete davet etmek. Yapılan tebliğ bu ikisi beraberce yapılabiliyorsa gerçek bir anlam ifade etmektedir.
Reklam
"Ömer'e de ki, Rabbi onu Bakara ve Âl-i İmran ile müşerref ettikten sonra, Lebid artık şiir yazmıyor."
Sayfa 108Kitabı okudu
isrâ sûresindeki mirac
, sûrenin bu ilk âyetindeki 'abdihî' ifadesinin bir hikmetini öğrenme imkanı buldum. "Bir gece kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescidi'l-Haram'dan Mescidi'l-Aksâ'ya götüren Allah, her nevi eksiklikten münezzehtir. O Semi'ul Basir'dir." mealindeki bu ilk âyette Resûl-i Ekrem'den ismiyle veya resûl ünvanıyla değil de 'abdihî' diye söz edilmesi, okuduğum bu kitaptan öğrendiğime göre, bir ubudiyet dersi veriyordu bize. En zirve noktası secde olan bu ubudiyet hali üzere olan bir 'kul', zahirde ve de enaniyet nazarıyla bakılırsa, bir düşüş yaşıyor gibi görülüyordu. Oysa mirac gibi muazzam bir yükselişi yaşama imkanı, 'kul' olduğunu idrak edip, 'abdihî' yani O'nun kulu olmanın şuuruyla yaşamaya bağlıydı. Resûlullah'ın miracını bildiren âyette onun ismini zikretmeden ve onun risalet sıfatını da söz konusu etmeden 'abdihî' ifadesinin kullanılışı, abdiyet içindeki yükselişin, Rabbi karşısında benlik iddiasından soyunarak kemâle ermenin, kulluğunu idrak ile mahlukat içinde sultanlığa yükselmenin sırrını ele veriyordu.
Sayfa 118Kitabı okudu
Resûlune miracı 'risaleti' cihetiyle değil 'abdiyeti' cihetiyle hediye ettiğini bu şekilde bize bildiren Rabb-ı Rahîm, böylece bizleri de Resûl-i Ekrem'in yürüdüğü yolda ubudiyet talimine davet ediyordu. Bize, "Siz de o yolda giderseniz, size de kendi istidadınız nisbetinde bir miracı nasip ederim" mesajını veriyordu.
Sayfa 118Kitabı okudu
Bırakın hakikat güneşi içeri girsin, bırakın kalpleriniz aydınlansın; bırakınız buz tutmuş, katılaşmış,demir gibi sertleşmiş kalpleriniz hakikat güneşinin hararetiyle yumuşasın.
72 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.