Akbabanın şiirimize yansımış olan ilk özelliği, kendisinin de en belirgin vasfı olan leşle beslenmesidir. Tasavvufî çağrışımları olan manzumelerde leş, şuursuzca tüketilen dünya
nimetleri; akbaba (kerkes) da bunlara tamah eden fâniyi ve onun nefsini temsil eder:
İsteyen murdârı kerkesdir müdâm ey turfe kuş
Hazretin şeh-bâzı ol ya’nî ki murdâr isteme
Nesîmî
"Murdarı arzulayan hep akbaba olagelmiştir. Ey tuhaf kuş! Sen Hazret’in akdoğanı ol; yani murdara tamah etme.”
Pervâz eder mi âlem-i ulvîde murg-ı rûh
Her cîfeye ki meyl ede bu nefs kerkesi
Usûlî
"Bu nefis denen akbaba her leşe meylettiği sürece ruh kuşu yüce âlemlerde uçabilir mi hiç?!”
Mâla mağrûr olma ey hâce ki bu dünyâ diyen
Sencileyin nice baykuş uçuran virânedir
— Necâti
“Ey tüccar! Servetine mağrur olma ki dünya denen bu yer, senin gibi nice baykuşu uçurmuş bir viranedir.”
Eski kültürümüzde balıkçıl kuşunun gam-horek ya da mâlikü'l-hazın isimleriyle anılmasını sağlayan ve divan şairlerimizin de paylaştığı bir inanış vardır. Söylentiye göre bu kuş, daima su kenarında yaşamasına rağmen suyun tükenmesi korkusuyla çok az su içer ya da hiç içmez ve bu korkuyla helâk olurmuş. Suyun biteceği düşüncesi onu kederlendirdiği
için Farslar onu gam-horek, Araplar da mâlikü’l-hazîn adıyla anarlar. Balıkçıl kuşu ile ilgili bu inanış bizim şiirimize de yansımıştır.
Bir kuşun mâlikü'l-hazîn adı
Hem olan gussalanma mu'tâdı.
- Sünbülzâde Vehbî
"Adı mâlikü'l-hazîn olan bir kuş vardır ki onun her daim işi kederlenmektir."