Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Cumhuriyet Devrinde Bir Köy Hocası

Kutuz Hoca'nın Hatıraları

İsmail Kara

Kutuz Hoca'nın Hatıraları Sözleri ve Alıntıları

Kutuz Hoca'nın Hatıraları sözleri ve alıntılarını, Kutuz Hoca'nın Hatıraları kitap alıntılarını, Kutuz Hoca'nın Hatıraları en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Duanın iki kanadı vardır: Helâl yemek, doğru söylemek."
Birgivi-İzharKitabı okudu
Dursunali ağabeyimin herhalde ilkokulda iken ezberlediği bir mısrayı hatırlıyorum: "Yükselen mazlumun âhı arıyordu Allah'ı"
Reklam
Hüznüyle olma mahzûn şâdına olma gurûr Bu dünya zıll-i hayaldir ne gam bâkî ne sürûr
Hüznüyle olma mahzun şâdına olma gurur Bu dünya zıll-i hayaldir ne gam bâki ne sürûr
Sayfa 204 - Dergâh Yayınları
İyi ki Hatıratlar var
Rize'de olduğum sene Türkçe ezan kararı çıktı. Ben de sözlerini ve makamını ezberledim. Çocuk olduğum için Türkçe ezan ve makamı benim için biraz da eğlence idi. Yaşlı hocaların bu işten çok rahatsız olduklarını, bir kısmının Türkçe ezan okunurken yere baktıklarını, haya ettiklerini, ağladıklarını sonraları fark edecek ve anlayacaktım. Köye döndüğüm zaman ezanların okunmadığını farkettim. Meğer kimse Türkçe ezan okumayı bilmiyor, öğrenmek de istemiyor! Büyük Cami'nin imamı olan Oflu Serdar Hoca yalnız sabah ezanını Arapça olarak minareden okuyor, diğer ezanları adeta sükutla geçiştiriyordu. Bu tavrı dedikodulara ve şikâyetlere sebebiyet verdiği için Türkçe ezan okumayı bilen biri olarak iş bana düştü. Sonra Pamuka Mustafa (Akyıldız) da öğrendi. Kaderin bir cilvesi olarak ezan aslî haline döndüğü zaman da ben Büyük Cami'de imamdım. Yeni karardan haberim olmadığı için ezanı Türkçe okumaya başladım. Caminin önünde oturan cemaattan haberi duyanlar vardı; bana bağırmaya başladılar. İlk anda ne olduğunu, ne dediklerini anlamadım, anlayınca da şaka zannettim. Ciddi olduğuna kanaat getirince Arapça okumaya başladım. Minarede idim; bir de ne göreyim, ezanın aslıyla okunduğunu duyan kadın erkek herkes camiye doğru koşarak gelmeye başladı, uzak evlerde ise insanlar avluya, balkonlara çıktılar. Bir bayram havası, bir ba'sü bade'lmevt yaşandı o gün. O zaman yasağın ne kadar rahatsızlık verdiğini ve halk tarafından kabul görmediğini farkettim. Halkın Demokratlara temayül göstermesini sağlayan unsurlardan biri de budur.
Hoca yanında torunlarından bir, bazen iki tanesini de bulundururdu. Zeki fakat yaramaz çocuklardı. Onlara hem kızar hem de " Çocukların ruhları büyük ama cesetleri küçük. Onun için ruh cesetleri hoplatıyor, yerlerinde duramıyorlar" derdi.
Sayfa 55 - Dergâh Yayınları, Ahmet Kumkum Hoca
Reklam
nerde o eski köyler :D
Köylerde askerliğini yapmış bir delikanlı için ilk düşünülecek şey, onu baş-göz etmek, evlendirmektir.
1934 yılında yapılan yeni düzenleme sadece Diyanet İşleri Başkanının sarıkla dolaşabilmesine müsaade ediyordu... Bu karar müftü Nuh Efendiye de tebliğ edildi. Müftü Efendi çok sıkıntılı bir duruma düşmüştü. Eski hocalardan Antin Osman Efendi müftünün yanına gelmiş ve "Vali kimdir de bize şapka için tebliğ de bulunacak, biz birer fötr şapka alıp takalım, sokakta gezelim, o da işitsin" diyerek onu ikna etmiş. Ikisi satın aldıkları fötr şapkayı takınarak sokağa çıkmışlar. Müftüyü bu şekilde gören esnaf dükkânlarının içlerine doğru kaçıştılar, sokaktaki halk da kaçıştı; müftü efendiyi - esnafın ifadeleriyle- bu " feci " halde görmekten utanıyorlardı. Halbuki müftü efendi sokağa çıktığı zaman veya evine gidip gelirken halk ve bütün esnaf ayağa kalkar, onun vereceği selamı almayı şeref kabul eder, hürmet gösterirlerdi.
Sayfa 190 - Dergâh Yayınları
Yangın İçinde Düğün
Düğün günü geldi çattı, benim ne doğrudürüst giyecek elbisem ne de cebimde para var. Ayrıca komşunun evinde evleniyoruz. Zevcemi de henüz hiç görmüş değilim.
Sayfa 125 - dergâh yayınları
Rize'de olduğum sene Türkçe ezan kararı çıktı. Ben de sözlerini ve makamını ezberledim. Çocuk olduğum için Türkçe ezan ve makamı benim için biraz da eğlence idi. Yaşlı hocaların bu işten çok rahatsız olduklarını, bir kısmının Türkçe ezan okunurken yere baktıklarını, haya ettiklerini, ağladıklarını sonraları fark edecek ve anlayacaktım. Köye döndüğüm zaman ezanların okunmadığını farkettim. Meğer kimse Tükçe ezan okumayı bilmiyor, öğrenmek de istemiyor! Büyük Cami'nin imamı olan Oflu Serdar Hoca yalnız sabah ezanını Arapça olarak minareden okuyor, diğer ezanları adeta sükutla geçiştiriyordu.
Sayfa 95 - Dergâh Yayınları
Reklam
Rize'ye Ramazanlığa gideceğim sıra akşamdan hazırlanmış, yeni elbiselerimi giymiş ve yatmıştım. Sabah erkenden kalkacak ve yola revan olacağım. Yeğenim Kâmil de yanımda yattı uyudu. Gecenin bir saatinde uyandım ki üstüm başım ıpıslak. Anladım ki Kâmil altına kaçırmış. Yedek elbisem yok ki kirlileri çıkartıp onları giyeyim. Ne yapacağım şimdi? Anneme seslendim, rahmetli kalktı, "eyvah, akıl edemedik, onunla yolculuk gecesi yatılır mı?" dedikten sonra hiç vakit kaybetmeden ateşi yaktı, su ısıttı, giydiğim elbiseleri yıkadı, ateşin karşısında tek tek kuruttu. Ben de yıkandım, kuruyan sıcak elbiseleri giydim ve vaktinde yola çıktım.
Sayfa 98 - Dergâh Yayınları
Kutuz Hoca"yı okuyup bitireli neredeyse bir aya yaklaşan bir zaman geçti. Kitabın kapağını kapattıktan sonra kendi içime düşmüş renkleri toplamak üzere bekledim. Şimdi sizlerle paylaşmak üzere nezih bir hayatın izinden kendi zihin izimin çizgisini sürüyorum. İlk çizgi hayatı boyunca ilim tahsil etmeyi en büyük zevk edinmiş Kutuz Hoca'nın nasıl bir anne tarafından yetiştirilmiş olduğunun ipuçlarını süren bir çizgi. Kutuz Hoca'nın annesi Hala Asiye lakabında, namazını tadil-i erkanla kılan, nafile oruçlar tutan ev işlerinde maharetli, kocakarı ilaçlarında eli merhemli, sakin, sabırlı bir hanım. 1950'lere kadar kurban bayramlarında mahallede sadece iki evde kurban kesildiğinden ve herkese et vermek mümkün olmayacağından eti mısır unuyla yahni haline getirip her eve bir sahan göndermeye dikkat edecek kadar adil bir hanım.
Sayfa 276 - Dergâh Yayınları, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu
Fâni dünya hoştur amma âkıbet mevt olmasa Zevk-i cennet hoştur amma şiddet-i nâr olmasa
Sayfa 78 - Dergâh Yayınları
Okuduğu Arapça ibarelerden biri de şu idi: "Li'd-du'âi cenahâni: Eklü'l-helâli ve sıdkû'l-mekâli" ( Duanın iki kanadı vardır: Helal yemek, doğru söylemek)
Sayfa 28 - Dergâh Yayınları, Kutuz Hoca'nın Babası
Annemin hizmetleri ve ihtimamı olmasa babam saydığımız bu vazifeleri muhtemelen bu ölçüde yapamayacaktı. Bir hastalığının nekahetinde annemin "sık hasta oluyorsun, işlerini biraz azalt, hafızlık talebeleri seni çok yoruyor” meâlinde, biraz da serzeniş içeren sözler söylediğini hatırlıyorum. Babam önce cevap vermedi, tebessümle "he, he" diyerek geçiştirdi. Annem israr edince bana da ders olan şu cümleleri söyledi: “Bak, üç çocuğun gurbette okuyor. Onlara kaç hoca hizmet ediyor, kaç insan alakadar oluyor biliyor musun? Kutuz Hoca'nın çocukları iyi okuyor diyorlar, doğru, ama nasıl okuyorlar? Ben burada başkalarının çocuklarına bu kadar emek vermesem senin çocuklarına da başkaları o kadar emek vermez. Bu işler sadece para ile kuru dua ile de olmaz. Ben onlara buradan böyle yardım etmeye çalışıyorum.” Cennetlik annem bu sözlere karşı susmaktan başka ne yapabilirdi.
Sayfa 257Kitabı okudu
57 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.