Madame Bovary okurken yer yer ağlamaklı olduğum yer yer de ağzım koparcasına- o uzun sonu gelmez betimlemeler yüzünden- esnediğim bir kitap. Kitabı çok çok sevdim diyemem ama Emma'nın hissettikleri, yaşadıkları ve yaşamak istediği şeyler, baştan sona karakteri, istekleri, buhranları hepsini hissettim hem kitabı okurken hem de kendi hayatımın bazı zamanlarında.
Kitap Charles Bovary'i anlatarak başlıyor. Önce onu tanıyoruz. Yumuşak huylu, saftiriğin teki. Doktor. Charles ilk eşinin ölümünden sonra daha önce tedavi ettiği bir çiftçinin kızı olan Emma ile evleniyor. Daha önce rahibe okulunda okumuş ve babasının çiftliğinden ve kitaplardan başka dünya görmeyen Emma, bu evliliğin hayalindeki gibi olmadığını anlıyor daha sonra. Kocasının ona sunduğu sıkıcı ve amaçsız hayattan sıkılıyor. Evliliğinin ve yaşadığı kasabanın bayağılığı(ve tabi kocasının) onu boğuyor. Emma aşkı arıyordu bana göre. O sevmeye değil sevilmeye muhtaçtı. Evvela baloda vals ettiği Vikont sonra taşındığı başka kasabadaki Leon ve Rodolphe karakterleri... hepsi de onu yarı yolda bıraktı. ve sonuç..? neyse sonunu söylemeyeyim.
Kitap genel olarak böyle çok çok beğenmedim az beğendim. Bu kadar.