Mantık ve Varoluş

Jean Hyppolite

Mantık ve Varoluş Quotes

You can find Mantık ve Varoluş quotes, Mantık ve Varoluş book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Kurgulayıcı düşünme, deneyime karşı çıkıp Mutlak olanı kurmaya yeltenmez, sadece varlığın mantıksallığını sınamakla yetinir, başka bir deyişle, kimilerinin bugün indirgeme diye adlandırdıkları şeyi gerçekleştirir. Yabancı bir kaynağın, düşünceden ayrı ve onun ötesinde bulunan bir nesnenin bilgi üzerindeki ipoteğini kaldırdığı gibi, kendi tikel
“Hegel, dünyayı okul felsefelerinin sahte kavramlarıyla kurmaz; “olumsuz olanın çektiği çileyi, sarf ettiği emeği ve gösterdiği sabrı” ciddiye alır. Onun kavramı, terimin alışılageldik anlamında akılsal değildir; kendisini sırf soyut bir düşünmeden, çorak bir anlıktan ibaret olmadığını keşfeden aklın, düşünme etkinliğinin menzilini soyut düşüncenin ötesine doğru genişletmiş olması anlamında akılsaldır. Logos, tini boydan boya kat ederek, kendi kendisini ve kendi karşıtını düşünür; bundan dolayı üçlü varlığın uğraklarını, yani Logos’u, Doğayı, Tini, birbirine bağlayan akıl yürütme zinciri içinde, mutlak dolayım olarak kendini gösterir.”
Reklam
“Demek ki dil, yaşam olarak, anlıksal görüdür ve ancak kendi söylemsel gelişimi ve belirlenimlerin bu biricik görünün uğrakları olarak diyalektik biçimde zincirlenmeleri vasıtasıyla varolur. Hegel işte bu yüzden bu söylem evrenini adlar uzayı diye adlandırır: “Ad, içeriğin zihindeki varoluşu olarak, zihnin kendi dışında oluşudur. Adın [bellekteki] anısı, kurumsal tinin kendisini kendi dışında konumlandırdığı bir yabancılaşmadır da. Dolayısıyla bir varlıktır -adlar uzayıdır. Bir adlar çokluğu, bağlantılar çokluğu söz konusudur ve ‘ben’ , onların tümel varlığıdır, onların gücüdür, onların bağıdır.” Gelgelelim bu ‘ben’ , konuşan kişi, kendini ancak dilde bir dil aracılığıyla bulur. Hakiki veya tümel bir tekillik olarak, başka yerde varolmaz. Adı anlamak demek, imlemlerden imlemlere gitmek demektir, dili dille aşmak demektir. Zekâ büsbütün kendi doğurduğu bu dizgenin içindedir ve kendini onun dışında bulamaz.” s. 47
“Gözlemlemek, bilmenin kendisi değildir ve bunun da farkında değildir; aksine, bilginin doğasını ona varlığın biçimini vermek suretiyle dönüştürür.” s. 87
“İçgüdü, zekâdan yoksundur, kendi koymadığı sorunları çözebilir; fakat özellikle zekâ, içgüdüden, sezgiden de yoksundur ve bu eksikliği gidermeye çalışır. Nitekim arzu bir yoksunluktur. Hegel Fenomenoloji’de bize, canlının, yoksun kaldığı bir ötekinin peşinde olduğunu gösterir. “Arzunun özünü, özbilincin ötekisi teşkil eder.” Bununla beraber, özbilinç kendi kesinliğini de bu ötekinin ortadan kaldırılışında, arzunun tatmin edilişinde arar, fakat ötekilik, hayat devam ettikçe daima yeniden ortaya çıkacaktır; dolayısıyla arzu, yaşanan ve hayat boyunca süren bir çelişkidir: “Seni devleştiren şey susamışlığındı.”(Mantık ve Varoluş s. 148, J. Hyppolite)
“Kurgusal düşünce, deneyim ve onun nasıl kurulduğu hakkında ancak insansal bir refleksiyon olarak kalacak düşünceyi aşar; refleksiyon olarak, içeriğin bizzat kendisini kavrar; varlık üzerinde düşünen, insan değildir, insan aracılığı ile kendini bilen varlıktır. (...) Bu, kendini düşünen dolaysızın bizzat kendisidir ve refleksiyon ile dolaysız olanın bu özdeşliği felsefi bilginin ta kendisidir.” s. 111
Reklam
“Hegel’e göre matematik, ancak doğada farklılaşmamış çokluk olarak ifade bulan, nicelik kategorisinden ibarettir. Felsefi diyalektik Logos’tur; sözün varlığında dışsal halde bulunan ve sözcüklerin söylem oluşturmaya yönelik gelişimlerinde ifade bulan anlamın ona daima içkin olduğu bir söylemdir. Varlık, refleksiyon ve anlam, dilin üç uğrağıdır. Dolaysız varlıkla yetinmek, duyulur olanı dilin kendisinde aşmamaktır, anlamı dolaysız olanda sezinleyen şiire geri dönmektir; oysa refleksiyona geçmek, dilin tözsel oğesini yadsıyıp ona anlamlı bir dil olma imkânı tanımaktır.” s. 61
Tümel olan, duyulur olanın kendisini onun içinde kavramsal olarak belirlediği düşüncenin soyut ortamı değildir; ilksel hali içindeki sentetik birliktir, henüz gelişmemiş hali içindeki kökensel özdeşliktir. Ne var ki bu, varlık ile düşüncenin özdeş oldukları anlamına gelir. Hegel bu kökensel birlik ile soyut ‘ben’ arasında bir ayrım yapılması gerektiğinde ısrar eder ve Kantçı felsefede bu birliğin görüntüsünü, imgelemin biçiminde yakalar. [İmgelem,] varolan mutlak bir özne ile varolan bir dünya arasına giren bir aracı olarak değil, ilksel ve kökensel varlık olarak, öznel ‘ben’ ile nesnel dünyanın ilk kez onun zemininde görünüş ve ürün olarak ayrılıp zorunlulukla ikilendikleri birlik olarak anlaşılmalıdır. Bu imgelem, bir yüzünü genel olarak öznenin, diğer yüzünü de nesnenin oluşturduğu mevzubahis ikiliğin kökenindeki özdeşlik olarak, ikiliğin kökensel birliği olarak, idenin kendisiyle tanımlandığı aklın kendisinden başka bir şey değildir. Görgül bilinç alanında tezahür ettiği haliyle akıldır. Mantık ve Varoluş s. 174,175
Duyulur olan içselleşir, öz olur, varlık Logos haline gelir, buna karşın, kendi başına alındıkta varlığın hiçliği, ortadan kalkışı olan içsellik, dilin dışsallığında ve canlı sözün dışsallığında dolaysız olarak varolmaya devam eder. Hakkında konuşulan ile onun hakkında konuşanın birbirden ayrılmaz olduğu ortaya çıkar. Hegelci ontolojide, nesne ile özne, varlığın halis dili içinde kendilerini nihayet bu şekilde aşarlar. Bu dil, özün varoluşu olarak zuhur eder, diyalektik söylem de anlamın olagelişi olarak zuhur eder. Peki o halde artık kimsenin dili olmayan olan, varlığın tümel özbilinci olan bu dil, doğal dil içinde, şu insanca, fazla insanca dilden nasıl ayrılır? Başka bir deyişle, fenomenolojiden mutlak bilmeye nasıl geçilmektedir? Bu soru Hegelci soruların âlasıdır ve bu çalışmanın amacı da Hegel’in bu soru karşısında takındığı muhtelif tutumları, birbiriyle karşılaştırmak suretiyle, ortaya koymaktır. s. 38
Hegel’in Jena külliyatı içinde yer alan İnanma ve Bilme Hakkında başlıklı incelemesinde ele aldığı felsefelerin hepsi, ona göre, inanca yer açabilmek için bilgiyi reddetmiş olan refleksiyon felsefeleridir. “Bilgi-olmayan” ifadesi, tam anlamını işte bunlarda bulur. Bilgi, anlığın göz önünde bulundurduğu haliyle ve hâlihazırda içsel bir refleksiyon olan deneyim dizisini aşamaz, ama dışsal refleksiyon vasıtasıyla kendi sonluluğunu açığa vurur; öyleyse bu şekilde ancak kendini olumsuzlayabilir ve inancın bu bilgiyi aşmasına imkan tanır; demek ki Mutlak, bilginin değil, inancın konusudur; refleksiyonun ve her bilginin ötesindedir. Hegel bu refleksiyon felsefelerinin bilgiyi nihai bir öznelliğe nasıl indirgediklerini ve her şeyi bilginin ötesinin gizemine, dilegelmez bir Mutlak’ın gizemine, nasıl sürüklediklerini ortaya koyar. s. 14
84 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.