Misak Manuşyan'ın 1906'da Adıyaman'da başlayan hayatı, I.Dünya Savaşı'nın, İspanyol İç Savaşı'nın, komünizm düşmanlığının ve otoriter rejimlerin Fransa'ya savurduğu binlerce "yabancı"nınkiyle, Paris'te kesişiyor. Dilini bilmediği, sokaklarını tanımadığı bu şehirde, Manuş'un şiiri, müziği, edebiyatı elden bırakmadan kültürünü yaşatma çabası, zamanla tüm halkların özgürlüğünü koruma mücadelesine, insanları yaşatma mücadelesine dönüşüyor. Misak Manuşyan ve 22 dava arkadaşının 21 Şubat 1944'te kurşuna dizilerek sonlanan hayatları, direnişi şiddetten ayıran çizginin özgürlük mücadelesi anlamına geldiğini, özgürlüğün olmadığı yerdeyse ne bir halkın, ne de bir aşkın kendini gerçek anlamda var edebileceğini bir kere daha gösteriyor.