Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Meczupların Görevleri

Mesut Doğan

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Birden tıpkı bir şifa gibi üflenen sözler içimize dolmaya başladı. “Mülk namına bir tarağım ve bir tasım vardı” dedi Hz. İsa. “Avuç ile su içildiğine tanık olunca tasımdan vazgeçtim, onu kırdım. Parmaklarımla saçların tarandığını görünce de tarağımdan kurtuldum”. Doldukça rahatlıyorduk. Yer çekiminden kurtulmuştuk. Sonra sabun baloncukları gibi hafifleyip yükselmeye başladık. Tam otuz şeffaf baloncuk. Dünya ne kadar yakındaydı. Önümüz bir damla su. Dünya ne kadar uzaktaydı. Sonumuz bir damla su. Ne kadar ağırdı. İnsanların omuzlarını ve boynunu yara bere içinde bırakmıştı. Ne kadar hırslıydı. Ne kadar. Ne. s.75
Bir müddet susarak konuştu. Ama hiç birimiz onu anlayamıyorduk. Sonra sınavda birisine kopya veren bir ses tonuyla, “vermek” dedi. Her şeyden kurtulmak. Eksilmek ve eksiltmek dedi. Eksilip eksilterek, eksilmeyen ve eksiltmeyeni bulmak ve ona layık olmak. Anlamıyorduk. Bir çocuk gibi her şeyi unutmak dedi. Azala azala, küçüle küçüle bir çocuk gibi olmak. Bu kadar sarih sözlerden de bir şey anlamadığımızı anladı ve biraz kırgın ve huzursuz olarak “her şeyimi verdim” dedi sonra. Üç kez sıfırladım her şeyimi ve kendimi. Üç kez yıkandım ve arındım. Üç kez doğdum. Ben verip kurtuldukça o fazlasıyla geldi peşimden. Bir gemideydim. Deniz çalkantılı ve fırtınalıydı. Boğulan ama bundan haberi olmayan insanlar vardı. Bütün ağırlıklarımdan kurtuldum. Gemi batmak üzereydi. Az kalsın boğuluyordum. İyi ki atmışım her şeyi suya dedi. Kurtuldum.
Reklam
Gece yarısı olmuştu. Hepimiz yorgunduk. Ayakta duramıyorduk. Halka olup bir yerde oturmuştuk. Zifiri bir halka, her yer karanlık ve boşluk. Başlarımız göğsümüze düşmüştü. Uyku, saçlarımızdan içimize girmiş yüzümüze doğru hızla yayılıyordu. Kışın karların içinde kalan çaresiz evler gibi sihirli bir uykunun ya da yakaza halinin içine gömülmüştük. Solgun bir gül gibi titriyorduk. Tıpkı taşların arasında emniyet içinde yaşayan ve gül olmaya özenen menekşenin güle dönüştükten sonra daha ilk fırtınada yerlere serilip, başını eğip, son sözlerini söylemeye hazırlandığı gibi garip, yenilmiş ama kimselerin görmediğini görmenin eşiğindeydik. Dünya, çakıl taşları gibi her yanımızı acıtıyordu. Kurtulmak istiyorduk. Ama o, kılık değiştiren Hariri’nin Ebu Zeyd’i gibi her seferinde bizi kandırıyor, en zayıf yerimizden içeriye süzülüyor, bir ömür peşinden koşturuyor ve yanıltıyordu.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.