Çok üzülüyordu. Bir yanda yerli, diğer yanda yabancı düşmanlar. Sonra şu soruyu sordu kendi kendine: "hangisi daha tehlikeli acaba?" "dışarıdakileri tanıyoruz ama içeridekiler kalleş! "
Zor geliyordu ona. Herkes onun yaşadığı acıdan söz ediyordu. Dağ gibi adam yıkılmıştı. Zaman herşeyi ilacıydı, ama geçmiyordu işte, bir türlü geçmiyordu.
Dünya, her yeni güne biraz daha mutsuz uyanıyor. Savaş, kıtlık, yoksulluk, kan ve gözyaşı; haber bültenlerinin tek değişmeyen yüzü. Dünyanın her yerinde, her gün onlarca, yüzlerce hatta Binlerce insan ölüyor. Peki niçin? Ne adına?
Dünya, çetin bir imtihanın içinde. Dünyaya hükmetme iradesini elinde tutmak isteyen güçler, kendi sonlarını da hazırladıklarının farkında değillerdi belki de. Onlar için güç, daha çok sömürtü, daha çok kan, daha çok gözyaşı demekti. Ama bir yerde yanılıyorlardı. Hiçbir zalim, zulmüyle abat olmamıştır, olamaz da. Ve beklenen kıyamet, aslında insanlığın sonu değil yeni bir hayatın başlangıcı. Adaletin, huzurun hakim olduğu; savaşların, kıtlığın, korkunun, kan ve göz yaşının kol gezmediği bir hayat.
Kitapta gerek Mehdi (as) gerekse deccal inanışı Ehl-i Sünnet ve'l-cemaat itikadına aykırı bir şekilde anlatılmıştır. Efendimizin (sav) bu iki konuda söylemiş olduğu hadis-i şeriflere olduğu gibi iman etmek yerine tevile/yorumlamaya/saptırmaya gidilerek sözüm ona akla mantığa uyumlu hale getirilmeye çalışılmış. Ya Hadis-i Şeriflere olduğu gibi