İçinde kısa kısa anı-öyküler barındıran, incecik görünümünde yılların ve yolların derinliğini anlatan sıcacık bir kitap. Nedense okurken kulaklarımda yazarın sesini de duydum. Güvercin hikayesine tebessüm eder, ardından Köpek hikayesi ile buruk bir duygu yakalarken, Milat öyküsünün başında birden sesli güldüm: Aslında bir dram öyküsü başlangıcı belki ama ‘bilimkurgu hikayelerinin içinden fırlamış astronotlara’ benzetilen şahsiyetler gözümde canlandığında, bu görüntü trajikomik bir duygu verdi bana. Yazar betimlemeleri o kadar incelikli yapıyor ki, bütün anlar, mekanlar ve şahıslar net bir şekilde gözümün önündeydi. Kendinizi akışa kaptırıp okuyorsunuz pek çok duyguya girip çıkarak. Sonra yazar bütün bu serzenişler ve sevinçler, hüzünler ve gülüşler, kırgınlık ve canlanışlar içinde diyor ki “İnsan yazmaz da ne yapar?”