Milli menfaatleri değil, vahiyle bildirilen hakikatleri din olarak kabul edenler, çok iyi bilirler ki; bütün uluslar ve aşiretler birleşseler, biz tek başımıza bile kalsak, Allah ve Rasulünün hükmünü esas alır, kavimleri yalanlarız; bu tavır imanımız gereğidir, müslüman olmamızın temel özelliğidir. Vahye göre değil, milli menfaatlere göre hüküm vermek ise, dinden çıkmaya neden olan en büyük felaketin sebebidir. Milliyetçiler için esas olan onların uluslarının birliği olduğundan, insanları müslüman-kafir tasnifine göre değerlendiremezler, ''kendini Türk hisseden'' herkesin kardeşliğini ilan etmekle soy bağını esas aldıklarından, (Alparslan Türkeş, Dokuz Işık, Hasret Yayınları, 1978, sh. 20, 44, 45) İslam şeriatını kerih gören kafir Türkleri de ''kardeş'' kabul etmek suretiyle, vahiyle bildirilen, ''iman kardeşliği'' hududunu değil, ''soy birliğiölçüsünü kabul etmek ile İslamın necis gördüğü kafirleri de kardeş ilan etmektedirler. Bu yargılarındaki ölçü, vahiyle bildirilen değerler değil, ''milli menfaatler'' olduğundan, İslam'ın haram kıldığı işleri güzel görmekle, vahyi yalanlamak cürmünü işlemektedir.
Arka kapaktan.