Minima Moralia

Theodor W. Adorno

En Eski Minima Moralia Sözleri ve Alıntıları

En Eski Minima Moralia sözleri ve alıntılarını, en eski Minima Moralia kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kendi evimizi ev olarak görmemek, orada kendimizi "evimizde" hissetmemek, ahlakın bir parçasıdır. Bugün bireyin kendi mülkü karşısında düştüğü zor durumu biraz olsun gösterir bu -hâlâ herhangi bir mülkü kalmışsa tabii. Oynamak zorunda olduğumuz oyun şudur: Artık özel mülkiyetin kimseye ait olmadığını, çünkü tüketim mallarının bu kadar bollaştığı koşullarda hiç kimsenin bunların kısıtlanması ilkesine tutunmaya hakkı olmadığını, ama yine de sırf mülkiyet ilişkilerinin körce sürdürülmesine hizmet eden o bağımlılık ve muhtaçlık durumuna düşmemek için bile kişinin bazı şeylere sahip olmak zorunda olduğunu görmek ve dile getirmek. Ama bu paradoksun tezinin varacağı yer yıkımdır: Nesneler karşısında, sonunda insanlara da yönelen sevgisiz bir umursamazlık. Antitez ise, telaffuz edildiği anda, rahatsız bir vicdanla sahip oldukları şeylere tutunmak isteyenlerin ideolojisine dönüşür. Yanlış yaşam, doğru yaşanamaz.
Reklam
Yalan söyleyen adam utanç duyar, çünkü her yalan, hakikat ve dürüstlüğe övgüler düzerken bir yandan da yaşamak için insanı yalan söylemeye zorlayan bir dünyanın alçaltıcılığını öğretir ona.
Belirli bir renk ya da ses bileşimini bayağı ve yavan bularak kullanmaktan kaçınan ressam ya da besteci de, bazı basmakalıp ya da bilgiççe ifade biçimlerinden acı duyan yazar da, aslında kendi içindeki bir bölgenin bunlara doğru aktığını bildiği için bu kadar şiddetli bir tepki gösteriyordur. Bugünkü kültürel çamuru yadsıyabilmek için, parmak uçlarımızda uyandırdığı o rahatsız edici kaşıntıyı duyabilecek kadar ona bulaşmış, ama aynı zamanda onu reddedebilecek gücü de yine bu bulaşma içinde kazanmış olmak gerekir. Bu güç kendini bireysel direnç olarak ortaya koysa da sadece bireysel bir olgu değildir: Güçlü bir düşünsel vicdanın içinde, ahlaki süperego kadar, toplumsallık anının da payı vardır. İyi toplum ve iyi yurttaşa ilişkin bir anlayıştan doğar böyle bir vicdan. Bu anlayış sönmeye, silinmeye yüz tutarsa -kim hâlâ körce inanabiliyor ki ona!- zihnin alçalma dürtüsü de frensiz kalır ve barbar kültürün getirip bireyin içine yığdığı bütün tortu yüze çıkar: Yarım eğitim, gevşeklik, teklifsizlik, kabalık. Genellikle "insanlık" olarak, başkalarınca anlaşılma isteği ya da dünyevi sorumluluk olarak gerekçelendirilir bu. Ama zihinsel öz-disiplinden vazgeçiş fazla kolay bir fedakârlıktır: Bu fedakârlığa "katlanan" kişinin kendine duyduğu güveni ciddiye almamız mümkün olmaz.
Tarihin mantığı, ön plana çıkardığı insanlar kadar yıkıcıdır: Aldığı hız onu nereye sürüklerse geçmiş belaların bir eşini orada üretir. Normallik ölümdür.
Görebildiği tek güzellikte kendini yitiren göz, çaba ve zorunluluğun boyunduruğundan bir an için kurtulmuş gözdür. Yaratıldığı güne ait bir dinginliği de koruyordur nesnesinde. Ama tek-yanlılık dışardan dayatılan bir evrensellik bilinciyle iptal edilirse eğer, eğer tikel o vecd halinden apansız uyandırılıp da başka şeylerle tartılıp değiş tokuş edilebilen bir şeye dönüştürülürse, bütünselliğin adaletli bakışı da her şeyi birbiriyle mübadele ve ikame edilebilir kılan o evrensel adaletsizliğin safına geçmiş olur. Böyle bir adalet, mit'in yaratılışa verdiği cezayı infaz ediyordur. Şüphesiz, hiçbir düşünce böyle bağlantılardan muaf değildir; hiçbiri sürekli kendi nesnesine mıhlanıp kalamaz. Ama geçişin tarzına bağlıdır her şey. İhlâle dönüşmüş düşünceden gelir bela, evrensele kısa yoldan ulaşmak amacıyla nüfuz edilmez olanı çiğneyen düşünceden - oysa evrensel de içeriğini sadece o nüfuz edilmezlikte buluyordur, değişik nesneler arasındaki soyut denkliklerde değil. Şu bile söylenebilir: Hakikatin kendisi de tikelde oyalanmanın temposuna, sabrına ve ısrarına bağlıdır: Önce kendini orada tümüyle yitirmeden tikelin ötesine geçen, seyrine dalma suçunu işlemeksizin yargılamaya girişen düşünce, sonunda kendini boşlukta yitirir.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.