Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İhtilaf İçinde İtidal

Mizanü'l-Hakk fi İhtiyari'l-Ehakk

Katip Çelebi

En Eski Mizanü'l-Hakk fi İhtiyari'l-Ehakk Sözleri ve Alıntıları

En Eski Mizanü'l-Hakk fi İhtiyari'l-Ehakk sözleri ve alıntılarını, en eski Mizanü'l-Hakk fi İhtiyari'l-Ehakk kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Aslında o devrin medreseleri Katip Çelebi gibi bir ilim ve fikir adamı yetiştirecek seviyede değildi. Şayet Katip Çelebi medrese tahsili görseydi, o devirde buralara da ders görüp ders veren binlerce kişiden farkı olmazdı. Bunda şüphe yoktur; çünkü Osmanlı medreseleri Katip Çelebi ayarında sadece bir iki alim yetiştirebilmiştir.
Katip Çelebi zamanında din adamları iki gruba ayrılarak hiçbir dini, ilmi ve pratik değeri bulunmayan bazı konuları tartışıyor; kıyasıya vuruşuyor, birbirlerine acımasızca hücum ediyor, hatta cahil halkı da yanlarına çekerek fitne çıkarıyor, buna da "din ve ilim" diyorlardı. İki gruptan birinin başında Halvetiye tarikatına mensup Sivasi Efendi, öbürünün başındaysa Birgivi'nin talebelerinden ders almış olan Kadızade bulunuyordu. Kavga bir medrese-tekke, müderris-şeyh, molla-derviş boğuşması halini almıştı.
Reklam
Katip Çelebi hür düşünceli, serbest fikirli, akla önem ve ilme değer veren dinine bağlı, ibadet hayatı düzenli, fakat bağnazlığa ve taklitçiliğe şiddetle karşı çıkan bir alimdir. O daima şeriat ile hikmet, akıl ile nakil, din ile felsefe arasında bir uyum görmüştü.
Katip Çelebi alim geçinen taklitçi ve bağnazları eleştirir. Hümeja, ehl-i hamakat: "ahmaklar", ebleh: "budala", haliyyu'z zihn: "kafası boş", hacer-i la-ya'kil: "düşünmeyen taş, taş kafalı", mukallid-i mahz: "halis muhlis taklitçi; yeri gökten, sağı soldan ayırt edemeyen", vehham ve eşek: "çok kuruntulu, çok şüpheci eşek" gibi deyimleri sık sık kullanır. Bağnazlardan adeta nefret eder ve bu işe "zühd-i barid, ham sofuluk", insanı üşütüp ürküten çiğ dindarlık adını verir. Zühd-i hüşk, "kuru zühd" de denilen bu tür dindarlığı savunan kişilerden her vesileyle yakınır.
Katip Çelebi talebelere tavsiyelerde bulunurken şöyle der: Tahsilini tamamlamadan birtakım makamlara talip olmaya, ilmi görevlere heves etmeye; zira kadılık, müftülük, vaizlik, imamlık, hatiplik ve katiplik, usul üzere ilimle meşgul olmaya manidir... İmdi samimi bir talebe doğru dürüst bir tahsil yapmayı murat ederse, ona yaraşan budur ki o kazalara uğramaya.
Bu arada şunu belirtmekte fayda vardır: XVII. asır İslam düşüncesinin, bilhassa Osmanlılardaki dini düşünce ve ilim anlayışının bilinip tanınması açısından gerçekten çok iddi bir belge olan bu eser üzerinde din adamları hiç durmamışlardır. Bu işin ilk defa Orhan Şaik Gökyay tarafından yapılması onun hesabına memnuniyet verici bir şey olmakla beraber, ilahiyatçı ve din adamlarının bu konudaki ihmal ve ilgisizlikleri de oldukça düşündürücüdür. Halbuki Katip Çelebi'nin ilim, irfan, fikir ve din anlayışına sahip olup onun fikirlerini paylaşan hocaların sayısı az değildir.
Reklam
Lakin nice boş kafalı kimseler, İslam'ın ilk döneminde bir maslahat için vaki olan menetmeye dair rivayetleri görüp katı bir taş gibi saf taklitçilik hali içinde donup kaldılar. Meselenin aslını düşünüp taşınmadan (akli ilimleri) red ve inkar eylediler. "Felsefe ilimleri" diyerek onları kötüleme illetine müptela oldular, yeri göğü bilmez (ve diğerinden ayırt edemez) bir cahil iken alim geçindiler. "Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı?"1 tehdidi kulaklarına girmeyip, arza ve semalara bakmayı sığır gibi gözle bakmak sandılar 1: A'raf, 7/185
Fakir (ben) dahi ders ve müzakere esnasında istidat sahibi olan talebeleri Sokrat'ın Eflatun'u teşvik etmesi gibi eşyanın hakikatine dair olan ilmi tahsile teşvik edip bu risalede bile tavsiye ve cümlesine nasihat için birkaç madde zikir ve irat eyledim. Ta ki mutlak ilim namına olanı tahsil etmek için ellerinden geldiği kadar çabalasınlar, (öğrendikleri şeyler) elbetteki bir yerde kendilerine lazım olacaktır.
Şayet sufi riya ile "Hak! Hak!" diyorsa, Kurbağanın ihlasla "Vak! Vak!" demesi yeğdir
Hicret-i Nebeviye'nin 400 (1009) senesine varıldığında Kudüs'te Regaip namazı ortaya çıkıp halk buna rağbet ederek kılmaya başladı. Sonra da Berat ve Kadir gecesi namazları cemaatle kılmaya başlanıp adet oldu kaldı.
Reklam
Çünkü uçmak için iki kanat lazımdır, bir kanatla menzil alınmaz. Akli ve şer'i ilimler iki kanat mesabesidedir.
Sayfa 140Kitabı okudu
Doğruyu bulmak isteyen bilsin ki, insan oğlunun ar­dında koştuğu ilim var olmak gerek, yok olan mutlak ola­rak bilinmez. Zihin oraya yönelmez. Eğer bu bilim, mad­deyi gerektirmiyorsa bu soydan işlerle ilgili konulara İlâ­hî ilim derler, bunun dalı budağı çoktur. Bu konuyu ele alan da ya hakimdir, ya mütekellimdir.Ve var olan nesne, zihinde maddeyi gerektirmeyip te dışarıda maddeyi gerektiriyorsa, bununla ilgili konulara da riyâzı ilim derler. Bunun kökleri dört bölümdür: Sayı, hey'et, hendese, ve musikî fenleri. Bunların her birinin de nice dalı budağı vardır.
Ve eserlerinin çoğunda cemâl semti celâl semtinden yeğ ve ona üstün olduğu için sonradan gelenlerin dedikodusuna yol açtı ve halk onun hakkında ihtilafa düştü. ... İmdi doğruyu bulmak isteyene gerekir ki insaf eyleye. Eğer şeyhlerin (konevî, ibn arabî) sözlerindeki anlaşılması güç yerleri anlayacak seviyede değilse o makamdan dem vurmaya, kendisini şek ve şüphe ile kınayıp sataşma vartalarına düşürmeye. Şeyh hakkında hüsnüzan yeğrektir. Eğer onun hakkında iyi düşünmüyorsa kötü de düşünmeye. Bütün müminlerin haline layık olan budur. Allah hüsnüzanı muvaffak eyleye.
Sayfa 60 - Şeyh Muhyiddin Arabi Hakkındaki İhtilaf Üzerine (Kabalcı)
195 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.