I love to sail forbidden seas, and land on barbarous coasts. Not ignoring what is good, I am quick to perceive a horror, and could still be social with it.
Birkaç gün olaysıź geçmişti ki, bize doğru hızla gelen bir ispermeçet balinasıyla karşı karşıya geldik. Bu zavallı sanki bir şeylerden kaçıyormuş gibi hızla üzerimize geliyordu ve yardım ister gibiydi
Bu dünyada her şeyin değeri, kendi karşıtıyla meydana çıkar. Hiçbir şey kendiliğinden şöyle ya da böyle değildir..kendinizi uzun süredir ve tamamıyla rahat buluyorsanız ,artık size rahatsınız denemez..
''Yalanla canını kurtaracağı zaman bile, doğruyu söylemeyene yazıklar olsun! Evet, büyük Paulus’un dediği gibi, yazıklar olsun kendi günahlara batmışken, başkalarına öğüt verene..''
Gözle görülen şeyler mukavvadan maskeler gibidir. Ama her olan bitten şeyde, her canlı işte, her sugötürmez olayda, bilinen her şeyin içinde, bilinmez bir akıl vardır. Bu akıl, kendi damgasını vurur o akılsız mukavva maskeye. Eğer insan vuracaksa, o maskeye vurmalı. Mahpus, zindandan kaçabilir mi duvarı delmeden? Beyaz balina benim dört bir yanımı saran o zindan duvarıdır işte. Bunun ötesinde hiçbir şey yok sandığım da oluyor zaman zaman. Ama ne olursa olsun, eziyor beni bu balina, kemiriyor içimi. İnsanı küçük düşüren bir güç görüyorum onda. İşte bu anlaşılmaz şeyden nefret ediyorum asıl. Beyaz balina ister kötülüğün bir aracı olsun, ister kötülüğün ta kendisi, ondan alacağım öcümü. Küfürden, dinsizlikten söz etme bana, evlat. Beni güneş küçük düşürse, güneşi vururum. Güneş bana düşmanlık ederse, ben de düşman olurum ona: oyunun kuralıdır bu yarışmadan doğuyor her şey. Ama ben bu oyunun kölesi değilim oğlum. Kimdir benden üstün olan? Gerçeğin sınırları yok.
Hangi büyü girmişti de ruhlarına kaptanlarının kini onların kini olmuş, Beyaz Balina onların da düşmanı olmuştu? Neden? Nasıl? Beyaz Balina neydi onlar için? Yaşamın denizlerinde yüzen koca bir iblis mi? Belki de, kendilerinin de anlayamadıkları nedenler yüzünden, Moby Dick ansızın öyle görünmüştü düşüncesiz kafalarına. Tüm bunları çözebilmek için çok derinlere inmek gerek. Ben, Ismael, öyle derinlere dalamam. İçimizin derinliklerinde bir madenci çalışıyor. Bir oradan bir buradan kazmasının boğuk seslerini duyuyoruz. Ne bilelim nereye götürecek kazdığı kuyu? Kim durdurabilir içimizi kazmalayan o kolu?
..en garibi, küçük Flask'ı dev gövdeli Daggoo'nun sırtında görmekti. Soylu zencinin, serinkanlı, kayıtsız, rahat ve akıllara durgunluk veren barbarca haşmetli ve güzel gövdesi, denizin salıntılarıyla tam bir uyum içindeydi. Geniş sırtında, açık sarı saçlı Flask, kar öbeğine benziyordu. Binek, binicisinden daha yakışıklı görünüyordu. Çevik, telaşlı, yaygaracı küçük Flask, arada bir sabırsızlanıp tepiniyordu, ama zencinin görkemli göğsünü kıpırdatamıyordu bile bu tepinmeler. Ben, Hırs ve Gurur'un da dünyamızın gürbüz ve cömert toprağında böyle tepindiğini; toprağın ise, hiç aldırmadan kendi sularının ve mevsimlerinin akışı içinde sürüp gittiğini gördüm.
Hoş, belki de gerçekten filozof olmak için, insanın filozofça yaşadığını ya da öyle yașamaya çalıştığını bilmemesi gerekir. Bir adamın filozof geçindiğini duydum mu, yediğini sindiremeyen bir kocakarı gelir aklıma; "bu adam da midesini bozmuş olmalı" derim.