Sandım ki o an bana bir şey oldu, üzerimden bir şey geçti. Kendimde bir başkalık hissettim. Göklerden bir şey aniden üzerime yağmur gibi dökülmeye başladı. Ne olduğunu anlayamadım ama her şey gözüme iyi ve güzel göründü. Sandım ki güzelleştim üstelik hep de güzelmişim.
Nefes alsam işitilir bir sessizlik içinde kaldım birdenbire. Dünya yörüngesinde ilk defa dönmeye başladı. Irmaklar ilk kez o sessizliği içinde akmaya başladı; yapraklar, dallar ilk kez kıpırdadı. Nehrin dalgaları ışıklar içinde kalırken usulca birbiri üzerinde kırıldı. Bir sincap ağaçtan ağaca atladı kızılkuyruğunu parlatarak. Hepsini ilk kez görüyordum. Anna Karenina'daki Levin'in cümlesiyle söyleyeyim: "O gün orada gördüklerimi bir daha da görmedim." Tùy gibi hafifledim. Cismim o kadar ortadan kalkmıştı ki rüzgâr bedenimin bir yanından esse öbür yanından çıkıyordu. Yüzüme bakan ensemi, göğsüme bakan sırtımı görüyordu.
Dünyaya melekler indi sandım. Yanında durduğun defne fidanı bile cennetten gelmeydi. Bütün kötülükler yundu yıkandı. Kan davaları son buldu. Kanlı bıçaklılar birbirinden helâllik aldı. Kimseye dargın değildim, zaten olsaydım o an barışırdım.
Bildiğim kadarıyla insanın dilinin tutulması gerekirdi böyle bir durumda. Benimse dilim çözüldü. Konuşmaya başladım.”
Allah şahit, seni on iki yaş altı bir çocuğun masumiyetiyle sevdim. Namahremim değildin diye öptüm gözlerinden. Gözlerimden öpme ayrılmayalım, niye demedin..?
Allah şahit, seni on iki yaş altı bir çocuğun masumiyetiyle sevdim. Namahremim değildin diye öptüm gözlerinden. Gözlerimden öpme ayrılmayalım, niye demedin ?
Sandım ki çoktum bir oldum. Eğriydim doğruldum. Yitiktim bulundum. Yitik malını bulur gibi buldum seni. Bir daha kaybolmam sandım. Anlamsızdım anlam kazandım.