Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mucizevi Göstergeler

Franco Moretti

En Eski Mucizevi Göstergeler Sözleri ve Alıntıları

En Eski Mucizevi Göstergeler sözleri ve alıntılarını, en eski Mucizevi Göstergeler kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ama edebiyatın tüm yaptığının, gelenekte zaten mahfuz olan retorik-ideolojik biçimlere "yeniden hayat vermek" olduğunu söylersek yanılmış oluruz. Edebiyatta yenilik süreklidir, hatta bazen de travmatik: "cüretkar" şair ve yazarlar, ilk çıktıklarında "anlaşılmaz" ya da "saçma" diye reddedilen eserler, meselenin bu ikinci veçhesinin en bariz göstergesidir. Ama bu -pek çoklarının, farklı farklı nedenlerle varsaydığının aksine- "gerçek" edebiyatın tabiatı gereği uzlaşımlara karşı olduğunu, dolayısıyla onu yorumlarken ister istemez retorik çözümlemenin "ötesine" geçeceğimizi "kanıtlamaz
Sayfa 16 - Metis
Eserde biçim, kendisine konu olarak verilen hayatı kapalı bir bütün oluşturacak şekilde düzenleyen, bu hayatın zamanlarını, ritimlerini, dalgalanmalarını, yoğunluklarını ve akışkanlıklarını, sertliklerini ve yumuşaklıklarını belirleyen; önemli saydığı duyumları vurgularken daha az önemli olanları geriye iten; bazı şeyleri ön plana, bazı şeyleri fona yerleştirerek düzenleyen unsurdur ... Her biçim hayata dair bir değerlendirme, bir yargıdır. Biçim en temelde aslında her zaman bir ideolojidir, gücünü ve etkisini de buna borçludur ... Dünya görüşü her biçimin formel postülasıdır.
Sayfa 20 - Metis
Reklam
Bastırılanın Geri Dönüşü
Frankenstein ile Drakula sosyolojik açıdan çözümlenince, canavarların tehdidini en yoğun hisseden kurumlardan birisinin aile olduğu anlaşılıyor. Ama bu korku sadece tarihsel ya da ekonomik terimlerle açıklanamaz. Kökleri muhtemelen başka bir yerde yatıyor: erosta, en çok da cinsellikte. David Pirie şöyle diyor: "Drakula... bastırılmış Viktoryen libidonun muazzam gücüyle tıkıldığı yerden kurtularak kendisini hapseden baskıcı toplumu cezalandırması olarak görülebilir; Drakula'nın Viktoryen düşmanlarının ağırbaşlı hanımlarına (hem romanda hem filmde) yaptığı en dehşet verici şeylerden biri, onları haz düşkünü kılmaktır.
Sayfa 124 - MetisKitabı okuyacak
KORKUNUN DİYALEKTİĞİ
On dokuzuncu yüzyıl burjuvazisinin yüksek kültürü zaten erosa ve cinselliğe büyük ölçüde ikircikli bir olgu olarak bakagelmişti. Bu ikisinden bahsederken en sık başvurulan söz sanatı tezattı. Baudelaire aşk ilişkilerinin ikircikli tabiatının şiirini bu söz sanatı ile söyler. Kötülük Çiçekleri'nin -ki bu başlığın kendisi de bir tezattır- lanetlenmiş şiirlerinden biri olan "Vampirin Dönüşümleri"nde baştan çıkarıcı dişi "kor ateşler üstünde yılan gibi kıvranmakta" dır. Stendhal de Aşk Üzerine'nin ilk sayfasının kenarına şu kelimeleri not etmiştir: "Aşk denen illetin tarihini matematik bir isabetle ve (becerebilirsem) doğrulukla yazmak istiyorum." Aşk bir hastalıktır: insanın kendi bireyselliğinden ve aklından feragat etmesi demektir. "
Sayfa 125 - MetisKitabı okuyacak
KORKUNUN DİYALEKTİĞİ
Frankenstein'ın icadı, şekilsizleştirerek teşkil eden, barbarlaştırarak uygarlaştıran, yoksullaştırarak zenginleştiren kapitalist üretim sürecini, her olumlamaya bir olumsuzlamanın eşlik ettiği o çift yüzlü süreci yansıtan yüklü bir eğretilemedir. Zaten Frankenstein'ın kendi acı dolu yüceliğini diktiği kaide olan canavar, hep olumsuzlama yoluyla betimlenir: insan orantılıdır, canavar değildir; insan güzeldir, canavar çirkin; insan iyidir, canavar kötü. Canavar, insanın baş aşağı çevrilmiş, olumsuzlanmış halidir.
Sayfa 111 - MetisKitabı okuyacak
Reklam
Aristoteles
Retorik, davranışları konu alan bilimin -ki bu bilime siyaset bilimi demek yerinde olur-... bir kolu gibidir
Yeniden-kullanıma dayalı söylem, belirli vesilelerle yapılan (do­kunaklı ya da coşkulu) bir konuşmadır... Belli bir gücü ve kesafeti olan her toplum­ da üç tür yeniden-kullanım söylemi bulunur. Bunlar, toplumsal düzenin eksiksiz ve kesintisiz bir şekilde devam etmesi için bilinçli olarak devreye sokulan toplumsal aygıtlardır... Kolektif bilinçte yer etmiş, toplumsal önem taşıyan eylemleri tekrar tekrar hatıra getirmek için yaratılmış konuşmalardır. Bu metinler, daha serbest bir toplumsal düzeni olan toplumlarda 'edebiyat' ve 'şiir' olarak tezahür eden şeye kar­şılık gelir
Retorik biçimlerinin tükenmeyen ve far­kına varılmayan etki güçleri, bir uygarlığın bilinçdışı kültürünün, örtük bilgisinin ne kadar geniş bir araştırma sahası oluşturduğunun işareti. İkna tekniklerini anlamadan "mutabakat"ın doyurucu bir top­lumsal tarihinin yazılabileceğini düşünmek artık güçleşmiştir. Ede­biyat eleştirisi de -bir retorik biçimler sosyolojisi olarak-Annales okulunun anahatlarını çizdiği zihniyetler tarihi ile temas kursa çok
Kitab*ın temel sorusu modern tiyatro var mıdır ve nasıl bir üsluba sahiptir' olacak. Ancak bu soru, üsluba dair her soru gibi, öncelikle sosyolojik bir sorudur... Sosyolojik çö­zümlemenin sanat söz konusu olduğunda düştüğü en büyük hata şu: Sanatsal yaratılarda sadece içerikleri önemseyip inceliyor ve bunlar­la verili ekonomik ilişkileri düz bir çizgi ile birbirine bağlıyor. Oysa edebiyatta asıl toplumsal olan biçimdir... Biçim toplumsal gerçek­liktir, tinin hayatına tüm canlılığıyla katılır. Dolayısıyla sadece ha­yat üzerinde edimde bulunan ve deneyimleri şekillendiren bir etken olarak değil, kendisi de hayatça şekillendirilen bir etken olarak iş­ler.
*György Lucacs II Dramma modernoKitabı okudu
Reklam
Tiyat­ro iradenin şiiridir... iradenin en saf ifadesi mücadeledir
Kentsel yaşamın getirdiği en büyük yenilik, insanları sokaklara dökmesi değil, oradan buradan toplayıp evlere ve ofislere tıkması­dır. Yeniliği, kamusal boyutu derinleştirmsinde değil, özel boyutu icat etmesinde yatar - özellikle de bireyin hayatının anlamını, dola­yısıyla da neyin deneyim sayılacağının ölçütünü bu yeni alana aktar­mış olmasında.
Holmes
Sanatıma söz söyletmiyorsam gayri şahsi bir şey - beni aşan bir şey olduğu içindir
*Ak Gürgenlerin EsrarKitabı okudu
Modern dünyada mücadeleler "çıraklık"tan, bireye bugünün gerçeklerini öğreten bir eğitimden başka bir şey değildir, asıl önemleri de burada yatar. Bu çıraklığın sonunda ise özne uslanır, istekleri ve fikirleriy­le kendini süregiden ilişkiler ve bunların rasyonelliği ile ahenge sokar, dün­ya denen zincire bir halka olarak eklenir ve dünya karşısında uygun tutum­lardan birini benimser. Daha önce dünyayla ne kadar kavga etmiş, ne kadar itilip kakılmış olursa olsun genelde sonunda kendine bir kız bulur, bir işe gi­rer, gönlündeki kızla evlenir ve diğerlerinden aşağı kalmayan bir Filisten olur çıkar. Kadın evi çekip çevirir, çocuklar doğar, başta bir tanecik, tapıla­sı bir melek olan kadın, aşağı yukarı diğer eşler gibi davranmaya başlar; adamın işi, çalışma mecburiyeti ve türlü sıkıntılar getirir, evlilikse ailevi so­runlar - işte evli olan bütün insanların başını ağrıtan dertler onu da bulmuş­tur. Burada benzer bir özellik olan maceraperestlikle karşı karşıyayız; şu farkla ki fantastik unsur zorunlu olarak ıslah edilmiş ve bu özellik böylece hakiki önemini kazanmıştır.
Bunun sonucunda da ekonomik krizin -kapitalist koşullara özgü olan-'medeni' bir biçimi... yani aşırı üre­tim krizi ortaya çıkar: yani, satılmayan mallar ile karşılanmayan ih­tiyaçların yan yana var olduğu açıkça paradoksal bir durum. "Demek ki kapitalizmin krizinin başlıca özelliği, bütünlüklü bir sistem oluşturması gereken unsurların böyle ayrılması -Marx'ın bir vecizesine göre "özü itibarı ile bir olan süreçlerin zorla ayrılma­sı"dır. Ama tam da "arz" ile "talep", ürünler ile üreticiler bu şekilde ayrıldığı için kriz kapitalizmin olağan gelişiminde basit bir "arıza" olarak görülemez. Çünkü kriz, bu toplumun en özgül ürünü olan me­tayı karakterize eden ama normalde kolay kolay algılanamayan ya­rılmayı aşikar kılar. Kapital'deki meşhur bir pasaja göre, meta biçi­mi zaten bünyesinde kriz "gizilliğini" barındırır: "İşte meta biçimi böyle esrarlı bir şeydir; insanlara kendi emeklerinin toplumsal nite­liğini, o emeğin ürünlerine raptedilmiş nesnel bir nitelik, bu nesne­lere doğal olarak ait olan bir şey olarak gösterir. Bu yüzden üretici­ lerin kendi emeklerinin toplamı ile olan toplumsal ilişkisi, onlara kendi aralarında değil, emeklerinin ürünleri arasında cereyan eden bir toplumsal ilişki olarak görünür... Dinin puslu dünyasında buna bir analoji bulabiliriz. Bu dünyada insan zihninin ürünleri bağımsız birer şekil alarak kendilerine ait hayatlar yaşamaya başlar ve kadın­larla, erkeklerle ilişkiye girer. İşte meta dünyasında insan elinin ürünleri aynı şeyi yapar."
94 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.