“Peki sence dost ne demek? Arkadaşlıktan ne farkı var ki bunun?”
Denize doğru içini çekmişti Erhan. “ Arkadaşım dediğin adam berbat bir trafik kazasında ansızım ölse, kahrolursun üzüntüden,arkasından bi haftada yedi şişe şarap içer küfredersin kadere, sonra geçmeye başlar. Ama dostum dediğin adamın en ufak sıkıntısını sesinden anlarsın, ondan kayar sana geçer o duygu, bitirmeye başlar seni. Ne içersen iç fark etmez ve dostun şifasını bulana kadar da o his bitmez.”
Değişik bir adam Adem, deli desen deli değil, akıllı desen hiç değil.
Değişik biri Adem, şükür ki, insana umut denilen nanenin her yerde olduğunu hatırlatıyor.
"Belki de haklısın," dedim "Kurtulmak için kendimizden feragat etmemeliyiz . Aksi takdirde kurtulmuş değil, tüm ruhumuzu sarmalayan bir yalanın içinde kaybolmuş oluruz. Biz inadına daha çok kendimiz olmalıyız."
... Bazı günler vardır, hızla akar gider zaman ve sanki sen daha yeni yeni yataktan kalkmış gibi bitirirsin günü. Sevinirsin bu hıza, akşamın gelişi mutlu etmiştir seni, ofisin kapısından çıktığın gibi hürsün ya, sağa sola, biletçiye, metrodaki esmer çocuğa gülümsersin. (...)
Günün hızlıca geçmesi mutlu etmiştir seni, fakat şimdi, günün bu kadar hızlı geçmesinden dolayı büyük bir çöküş yaşamak üzeresindir.
Evine girer girmez yüzüne çarpan yalnızlığı, içeriye hapsolmuş havayla karıştırmayacak kadar tecrübelisin. "Bir sesi olsa yalnızlığın dersin," dersin, beni karşına alıp gözlerini kocaman açarak. "Kilit ses olur bu. O mekanik seslerin çağrıştırabileceği tek şey yalnızlıktır bence."
Günün hızlıca bitmesine sevinen, koşarak ofisini terk eden sen, evet sen, gece kafanı yastığa koyup diğer yastığa sarıldığında sarıldığında, kendini mesai bitimindeki kadar mutlu hissedebiliyor musun? Sarıldığın yastıkta ki koku senin kokun, tek kişilik yatakta ölecek olmak senin korkun ve hızla geçen zamanın aslında aslında ne kadar boş ve manasız olduğunu anlaman ise senin pişmanlığın.