"Kirlangıç, Kırlangıç, küçük Kırlangıç," dedi Prens, "bana hayret verici şeyler anlatıyorsun, ama bunlardan da hayret verici olan şey, erkeklerin ve kadınların ıstıraplarıdır. Sefaletten daha büyük bir esrar yoktur.
“Aşk ne aptalca bir şeymiş," dedi. "Hiçbir şeyi ispatlayamadığı için Mantığın yarısı kadar bile işe yaramıyor; bu da yetmezmiş gibi, insana hep imkânsız şeyleri anlatıyor ve doğru olmayan şeylere inandırıyor.
"Bir zamanlar ben de cemiyet hayatına katılmayı düşünmüştüm," dedi. “Islah edilmesi gereken çok şey var. Hatta vaktiyle bir toplantının reisliğini yapmıştım ve hoşumuza gitmeyen her şeyi kınayan kararlar geçirmiştik. Fakat pek bir sonuç alamadık.”
Bir akşam, Bir An Baki Kalan Zevk'in heykelini yapmak için sanatçının gönlünde bir istek uyandı. Ve tunç bulmak için dünyada arayışa çıktı. Çünkü onu ancak tunç haliyle düşünebiliyordu.
Fakat koca dünyada sanki tunç buhar olup uçmuştu; Ebediyen Dinmeyen Keder'in heykelinden başka hiç bir yerde kalmamıştı.
Halbuki ona da kendisi, bizzat kendi elleriyle şekil vermişti ve hayatta sevdiği tek şeyin mezarı başına dikmişti. En sevdiği şeyin ölüsünün başına kendi yaptığı heykeli dikmişti ki, insanın ölmeyen sevgisinin işareti, ebediyen dinmeyen kederinin alameti olsun. Ve koca dünyada o heykelin tuncu dışında hiç tunç kalmamıştı.
Kendi yaptığı o heykeli aldı, büyük ocağı yaktı ve onu ateşin içine sürdü. Ve Ebediyen Dinmeyen Keder'in tuncundan Bir An Baki Kalan Zevk'in heykelini yarattı.