"Onun ölçülemeyen aşkının kaynağına öylesine battım ve daldım ki, sanki denizde tamamen su altındayım ve hiçbir tarafta sudan başka bir şeye dokunamıyor, göremiyor ve hissedemiyorum."
"Onun ölçülemeyen aşkının kaynağına öylesine battım ve daldım ki, sanki denizde tamamen su altındayım ve hiçbir tarafta sudan başka bir şeye dokunamıyor, göremiyor ve hissedemiyorum."
İnsan gerçek zevksizliğe bulaştıysa, yapaylığı görmek yine de insanın en sahte yaşam içinde bile sanatın ölçütlerini ve tasavvurlarını korumasını sağlayarak aklını başına getirebilir mi? En azından yeterince akıl sahibi olmayanlar için, yaşama felsefesinin yaşam yaşamaktır gibi genelemeler içinde kısıldığı bir dönemde dışarıdan gelen başka bir yardım yoktur. İlk önce bu tanım boş bir biçimi kavrar, bunun tarihsel içeriğini de kurukafa süvarilerinin yemini ifade eder. Bunun için bağlamlar hakkında analitik düşünmeden değil, nesnenin karmaşık olarak kavranmasından bahseden bir felsefeye gerek vardı. Sanatın hem yapay hem de gerçek zevksizliği yaşamdan soyma yeteneğinde olduğu söylemi, bariz bir güçsüzlük içinde her şeye rağmen diyerek ve sanatla yaşamın yalnızca düşünmenin yardımıyla zevksizlikten kendini kurtarabileceğini bilerek ortaya koyulan dirençli bir reddin ifadesidir.