Evet, kılıç artığı; artık niye yaşadığını bile bilmeyen, yüzü ileriye değil, geriye, ölülerine dönük olan, yaşadıklarını kimseye anlatamayan, nasıl anlatılacağını bile bilmeyen, bundan çok utanan, kendisi yaşadığı için ölülerine karşı vicdan azabı içinde olan insan. Yaşayanlar arasında, yaşıyormuş gibi yapan, yaşayanlar gibi yiyip içen, giyinip kuşanan bir ruh. Onulmaz oranda yaralı, rüyalarında sürekli şaklayan kılıçların sesini işiten, sıcak- larda keskin sırtında güneşin parladığı, kış ve karlarda ucundan birbirine karışmış kar ve kan damlacıklarının aktığı kılıçlar gö- ren, kılıç seslerinin egemen olduğu bir korku tünelinde yaşayan ve mekânı hüzün olan bir ruh.
bir tek yüreğinde onların kıpırdayan gölgeleri ve unutmuş olduğu sesleri vardı...
ancak birşeyi unutmadı:
her akşam ağlamayı...
her akşam ağlamaya başlardı,
yüzünü avuçlarına alarak.
ilkin yavaş yavaş sonrada hünkür hünkür ağlardı...uzun bir süre ağlardı...