Aklımda Melih Cevdet'in öğüdünü tutarak direnmenin gerekli olduğunu düşünüyorum.
"Geri kalmış halkın beğeni düzeyine seslenmek halkçılık değil yeteneksizliğin örtbas edilmesidir," diyor büyük usta.
Dünyayı merak etmek, aramak, araştırmak, kurmak, düşlemek, bilimselliğe inanmak, felsefeyle ilgili olmak, dilini iyi bilmek, iyi kullanmak gibi pek çok beceriyi gerektiriyor bir yazın adamı olmak.
Çocukluğumun en büyük keyfi, kitapçıları dolaşıp raflar arasında gezinmek, ayaküstü birkaç satır okumak, sonra en çok gönlümü çelen bir kitaba sahip olup bir an önce okumaktı. Kitaplar davetkar durur, sanki giz dolu sözler fısıldardı kulağıma, Şimdi büyük merkezlerde açılan, her türlü konforun sunulduğu bu mağazalarda kaybolup gidiyorum. Kitaplarla baş başa kalmayı bir kenara bırakın, değerli kitaplara ulaşmak için hayli çabalamanız gerekiyor. Vitrinleri, ön safları çok satan polisiyeler, seks içerikli boşboğaz romanlar, çarpıtma tarihi metinler, yemek, güzellik kitapları, burçlarla büyülerle ilgili, kağıt israfından başka hiçbir şeye hizmet etmeyen, adına zorunlu olarak kitap denilen, biçimi dışında hiç bir şeyi bu tanımlamayı hak etmeyen nesneler doldurmuş durumda! Acı çekiyorum oralarda. Üstü örtülü dinci yayınların, Osmanlıca hareketlerin, padişahların kepaze yaşamlarının övüldüğü kimi kurmaca kimi kurgu dışı bu yapıtlara gösterilen ilgi ihanetmiş gibi geliyor bana. Demek sadece ekmekler değil, kitapçıların kokusu da bozulmuş!