Yazar Betül Şükür, intiharı Nilgün Marmara’nın önüne geçmesin diye kitabı yazdığını önsözünde söyleyerek, bu kitapta baştan sona keder bulacağınızı düşünüyorsanız yok diye yazmıştır. Çabasını anlıyor ve takdir etmekle birlikte gereksiz buluyorum. Yazdığı bu biyografiyi okuyan çoğu kişinin de benimle aynı düşünceyi paylaşacaklarını zannediyorum.
En güzel çağında hastalığının da etkisiyle varoluşsal sıkıntılar yaşayan ve bunun yazdığı tüm şiirlerinden buram buram okunduğu bir Nilgün Marmara’ yı kederden ve ölüm temasından ayrı düşünmek imkansız olur.
Yaşamıyla ilgili yüzeysel de olsa bir fikir sahibi olmak isteyenler okuyabilirler. Ben Şairin, kendisinden sonra yayımlanan herhangi bir kitabını okumadım. Sadece şiirlerinin yayımlanmasına müsade vermiş olmasına rağmen yazdığı metinleri vefatından sonra basılmış. Bunu yapanlar da edebiyat dünyasından en yakın arkadaşları. Her ne kadar yazdıkları edebi niteliğinden ötürü kamuyla paylaşılsa da ben bunu saygısızlık olarak kabul ediyorum. Keşke vasiyeti üzere sadece şiirleri kitap haline getirilip diğer metinleri saklansaydı. İşte, geride kalanlar… Bazen durmaları gerektiği yeri bilmiyorlar…
Bazı intiharlar, edenini tanımasak dahi insana ekstra bir hüzün verebiliyor akla geldikçe. Bundan neredeyse yirmi sene önce, henüz yirmidört yaşında avukat genç bir kız, kimsenin bilmediği bir sebepten ötürü canına kıydı. Ardından bıraktığı notta yıllardır unutamadığım şu cümle yazıyordu:
“Yavaş yavaş delirdim, kimse fark etmedi…”