Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Oblomov Gönderileri

Oblomov kitaplarını, Oblomov sözleri ve alıntılarını, Oblomov yazarlarını, Oblomov yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kim uğraşacak şimdi”)
Değişikliklerin bir yararı olabilirdi belki ama insanı huzursuz da ederlerdi, rahatını kaçırırlardı. Uğraş, çalış, öteye beriye koştur dur, arabaya binip bir yerlere git, bir yerde durma, alışveriş yap ya da bir şeyler yaz… Anlayacağın, bir telaş, bir koşturmaca, şaka değil!..
Bırakın yaşam alanın olsun!
Başkalarının pek sevdiği çeşitliliği, değişikliği, rastlantıları ne yapacaklardı? Varsın başkaları tatsındı o hazları; onların, Oblomovların işi yoktu böyle şeylerle. Varsın, başkaları nasıl istiyorlarsa öyle yaşasındı.
Reklam
Mesajlara cevap vermoooyooorummm”)
Başka bir hayat istemiyorlardı. Sevemezlerdi de başka türlü bir yaşamı. Olaylar hayatlarına, ne çeşit olursa olsun, birtakım değişiklikler getirecek olsaydı, üzülürlerdi. Yarın bugüne, bir sonraki gün de yarına benzemeyecek kuşkusu içlerini kemirirdi.
Boşuna unutmaya çalışıyorum onu, tutkumu mantığımla yatıştırmaya çalışıyorum.
Değil yıllar, günler bile birbirinden farklı! Nedendir bu? Bugün dün gibi, dün de yarın gibi olsa ne iyi olurdu!.. Düşündükçe fena oluyor insanın içi…”
Herkes, ilkbaharda günlerin uzadığına şaşar, sevinir. Ama uzun günlerin ne işlerine yaradığını sorsanız, bir cevap veremezler.
Reklam
Zavallı insancıklar!
Herkes balkonun nasıl çöktüğüne şaşıyordu, oysa bir gün önce onun nasıl olup da hala çökmediğine şaşmaktaydılar.
Bla bla bla...
İşte, uyumakta olan İlya İlyiç’in hayalinde gene öyle, arka arkaya canlı tablolar canlanıyor. Önce, onun ailesinde de, akrabalarının ailelerinde de, tanıdıklarının ailelerinde de gerçekleşen yaşamın üç önemli olayı canlanıyordu: doğumlar, düğünler ve ölümler. Sonra, yaşamın ayrılmaz parçaları olan neşeli, hüzünlü olayların dizisi: vaftiz törenleri, isim günleri, aile toplantıları, yortularda oruca başlama veya oruç bozma günleri, neşeli akşam toplantıları, akraba ziyaretleri, dökülen gözyaşları, gülümsemeler…
Neyi düşüneceklerdi, ne için heyecanlanacak, endişeleneceklerdi, neyi öğrenmeye çalışacaklardı, hangi amaçlara ulaşmak için didineceklerdi? Bir şeye ihtiyaçları yoktu. Yaşam hemen yanı başlarında durgun bir ırmak gibi akıyordu, yapmaları gereken, bu ırmağın kıyısında oturup, çağırmadan, kendiliklerinden sırayla gelip önlerinden geçen kaçınılmaz olayları izlemekti.
Eskiden çocuğa daha bebekliğinde hayatın ne olduğunu anlatmak için acele etmezler, onları çetin, çok ciddi bir hayata hazırlamaya çalışmazlardı; kafalarında karanlık birçok soru doğmasına neden olan kitaplarla günlerini zehir etmezlerdi. Çünkü sorular aklı, kalbi kemirir, hayatı kısaltır.
Reklam
Açık seçik olmayan belirsiz birtakım akıl ve ahlak sorunlarını kendilerine dert edinmiyorlardı, bu yüzden de her zaman sağlıklı, neşeliydiler ve uzun yaşıyorlardı.
Bu temiz yürekli insanlar hayatı, zaman zaman hastalıklar, parasal sıkıntılar, tartışmalar, kimi zaman da çalışma gibi üzücü rastlantılarla kesintiye uğrayan huzurlu ve hareketsiz bir ülkü olarak görüyorlardı. Çalışmaya, eskilerde atalarına verilmiş bir ceza olarak katlanıyorlar ama bunu sevemiyorlardı ve fırsat buldukça, bunun gerekli olduğunu düşünerek ellerinden geldiğince kaçınıyorlardı çalışmaktan.
“Bu hayat neden verildi bize?” diye soruyorlar mıydı acaba kendilerine? Nasıl cevap veriyorlardı bu soruya?
Çocuk beyninde akıl tohumunun ne zaman yeşermeye başladığını kim bilebilir? Yeni doğan bir bebeğin ruhunda ilk kavramların, izlenimlerin gelişimini nasıl izleyebilirsiniz?
En doğrusu hala budur belki de!
Zavallı atalarımız el yordamıyla yaşıyorlardı. İradelerini kanatlandırmıyorlardı da, sınırlandırmıyorlardı da. Hayatın zorlukları, tehlikeleri karşısında safça hayretlere kapılıyor, bunların cevabını doğanın dilsiz, belirsiz hiyerogliflerinde arıyorlardı.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.