Aşk bir ruh kangreni; o kadar çabuk ilerliyor ki. Daha şimdiden ne haldeyim. Zamanı saatlerle, dakikalarla değil, güneşin doğup batmasıyla değil, sizinle ölçüyorum: Onu gördüm, görmedim, göreceğim, görmeyeceğim, gelecek, gelmeyecek...
Artık yaşayacak, çalışacak, hayatı sevecek ve ona dua edecekti. Bir insanı yeniden hayata kavuşturmak! Bunun yanında bir doktorun umutsuz bir hastayı kurtarması kaç para ederdi?
İçinde, hiç uyanmadan kalmış, biraz kurcalanmış fakat hiçbiri sonuna kadar işlenmemiş birçok yetenek olduğunu acı acı seziyordu. İçi yanarak anlıyordu ki onda gömülü kalmış iyi ve güzel bir şeyler vardı; belki çoktan ölmüş ya da bir dağın derinliklerindeki altın gibi saklı kalmış olan bu hazine çoktan meydana çıkmış olmalıydı. Ama öyle derinlerde kalmış, üzerine öyle pislikler yığılmıştı ki...
Kurnazlık her koşulda çok şey satın almaya yaramayan bozuk para gibidir. Bozuk para nasıl bir-iki saat işe yararsa, kurnazlık da bir şeylerin üstünü örter, birini kandırır, aklını karıştırır, ama uzak bir utku görmeyi, bir çemberin, önemli bir olayın iki ucunu bir araya getirmeyi sağlamaz.
Oblomov içini çekti :
-Ah bu hayat , dedi
-Nesi varmış bu hayatın ?
-İnsana rahat vermiyor , başını derde sokuyor .
Ne olur şöyle yatıp uyuyabilsem ...
“Yalın yaşamak bilgece ve zor bir şey!” diyordu kendi kendine ve yaşam dantelinin ipliğinin neresi eğri, neresi tümsekli, nerede yanlış, karmaşık bir düğüm olmaya başlıyor, telaşlı bakışlarla bunu seyrediyordu.
Her şeyden çok hayal gücünden korkuyordu, o ikiyüzlü yoldaştan, bir yüzüdost görünürken diğer yüzü düşman olan hayal gücünden, ona en az inandığın anda dost olan, tatlı ışıltısına kandığın zaman düşmanlık güden o yoldaştan.