Ölüm, gerçekten, bütün çilelerin, bütün sıkıntıların, bütün kederlerin üstğnden geçirilebilecek ıslak bir süngerdi, en kolay çözümdü, onunla her şeyi bir anda silip yok edebilirdim.
Kocakarının görüntüsü önümde durmadan anlaşılmaz küfürler savuruyordu. Onu önümden kovalayıp odama bir soba yerleştirdim; tam köşeye. Yalazların aydınlığında yumuşak yatağıma uzandım. Bir ninni gibi yanan odunların çıtırtısını, soba borularından akıp giden yalazların sıcak uğultusunu duya duya deliksiz bir uykuya dalmayı düşünürken birden yorganın altında hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
İnsanın bir sıkıntısı olmalı. Sıkıntısız insanları sevmem ben. Sıkıntı, tedirginlik, insanı sürüden ayırıyor. Rahat, düşünmeden, dört ayağını gerip oturan insanlar, sıkıntısız insanlar pek çok çevremizde. Otsu yaratıklardır onlar.
''Çok yalnızım biliyor musunuz, dedim '' Küçük yaşta alıştım bu yalnızlığa. Kişi bir kere yalnızlığın tadına varınca bir daha yakasını kurtaramıyor ondan. Ama yalnızlık da insanlar arasındayken güzel. Oysa benim kimsem yok.''
“Yaşamamda delik deşik bir şeyler vardı. Hep bir şeyler eksik olmuştu bende. Bunu daha önce de sezer gibi olmuştum, ama hep örtmüştüm üstünü, anlamazlığa, bilmezliğe vurmuştum kendimi.”