Kazuo Ishiguro’nun okuduğum ilk kitabı. Uzun zamandır ‘’hakiki Japon edebiyatı’’ okumuyordum diye düşünerek başladığım için bu açıdan hayal kırıklığı oldu fakat bana sürekli ‘’Uçurtma Avcısı’’ ve ‘’Jerusalem’’i anımsattığı için de uzun sürmedi. Aslında hikaye bakımından pek benzerlikleri yok; sadece birkaç tema var bu kitapları birbirine yaklaştıran.
Romanı Christopher’ın geçmişe yönelik hatırladıkları oluşturuyor. Christopher ve anne, babası Şanghay’da uluslarası yerleşim bölgesinde yaşayan İngiliz bir aile. Akışı Japon-Çin savaşı, Hindistan’ın afyonla ilgili sömürge emelleri gibi dönemin olayları ve neticesindeki gelişmeler belirliyor. Bu nedenle anlatım Şanghay’dan çıkıp Londra, Hong Kong, Makao ve Wuhan’a yöneliyor. Çeşitli olayların yanında kahramanların ilişkilerindeki derin duygulara da yer verdiği için geniş yelpazeli olduğunu düşündüğüm fakat aslında hangi fikri verdiği konusunda kararsız kaldığım bir son oldu. Bir annenin çocuğunun yaşamı ve geleceği uğruna kendinden ne denli fedakarlıkta bulunabileceği, kadın ve erkek arasında baskınlık ve yeterlilik güdülerinin evliliği veya bireyleri hangi sonuçlara getirebileceği, beklentisinin karşılanmayacağını gören insanın intikam uğruna nasıl da sapıkça fantezilere sürüklenebileceği, dostluğun çocukkenki manası ve yetişkinlikteki değişimi bunlardan birkaçı. Sıradışı bir anlatım ve kurgusu yok ama kurduğum bağlantılar özgün olmadığını düşünmeme neden olmadı.