Eğer beni tanısaydınız, beni selamlarken yüzünüzde beliren o sevimli gülümseme yok olup giderdi. Verdiğim selamı üzerinizdeki bir lekeyi silkeler gibi küçümseyerek elinizin tersiyle geri çevirirdiniz..
Kendini bir kez keşfetmiş olan kişinin bu hayatta kaybedebileceği hiçbir şey olamaz ve insan bir kez kendini anladıysa artık bütün insanlığı da anlar demektir.
Kendimi dinlemeye başladığımdan beri her şeyi daha iyi anladığımı fark ettim artık karnı aç bir insanın vitrinleri izlemesi yüreğimi dağlıyor bir köpeğin neşeyle sıçrayışı içime su serpiyordu. Evrende tüm olup bitenleri görüyor ve duyuyordum en ufak bir hadisenin anlamı büyük benim için.
Meğerse yaşamaya cesaret edememişim, olan bütün gücümü kendimden esirgemişim; ancak şimdi her şey serbest bırakılmıştı, yaşamın zenginliği ve dirayeti bana galip gelmişti. Şimdi ise artık yaşama tutulu olduğumun farkındaydım, yaşamın gerçek yanının-başka nasıl ifade edilir bilmiyorum-salt yanının içimde filizlendiğini, rahmindeki çocuğunun ilk kıpırdayışını duyan bir annenin o tarifsiz mutluluğuyla hissettim. Benim gibi içi geçmiş bir insanın-bunları dile getirmeye utanıyordum-yeniden dirilişini, damarlarındaki kanın iç tırmalayıcı akışını, duygularımın usul usul uyanışını ve mayhoş bir meyve gibi olgunlaştığımı hissettim.
İşi gücü gelebilecek insanları beklemek olan biri, çıkıp da insanın ellerinden kelepçeleri çıkarabiliyordu demek; özgürlüğünüze kavuşup o çelik kafesin içinde hayatınıza ışık vurduğunu hissedebiliyordunuz. Bunun bilincine varmanın yolu elini taşın altına koyup kendini yıpratmaktan geçse de zincirlerinden kurtulmak için tutunabilecekleri bir dal olduğunu bilmek, yalnız insanlar için mucizevi bir şeydi.