Öncelikle söylemek istediğim; ürkütücü, soğuk, tekinsiz bir masal okumak istiyorsanız, bu kitap tam size göre. Küçük bir çocuğun bilincinden anlatılıyor her şey. Onun zamanla, büyüdükçe yaşadıklarıyla, farklılaşmalarıyla ilerliyor. Ama romanın atmosferi hep aynı karanlık, çürümüşlük. Bilinmeyen bir köydeki garip inanışlar, ritüeller yaşantıyı yönlendiriyor. Bu köyde son nefeste bile acı çektirmek gerekiyor. Yaşayabilmek için ölmüş gibi yaşamak gerek. Acı çekmelisin ama arzu duymamalısın çünkü arzu hayat verir sana, neşelenirsin. Ölüm olmalı her nefesinde, sürekli elele. Yaşadıkça çirkinleşmelisin.
Açıkçası son zamanlarda okuduğum en garip romandı. Konu ve anlatılan yaşantı çok rahatsız ediciydi. Ancak yazarın konuyu işleyişi ve okuru bu atmosfere sokabilmesi açısından çok başarılı buldum. Yaşam enerjisi veren mor salkımların, rengarenk tabiatın ölümle bu kadar içiçe olup ayrılmaz görünmesi bence kitabın esas olayı.
Kitapla ilgili olarak Marquez “Rodoreda beni allak bullak etti” demiş. Ben de allak bullak oldum ama sevip sevmeme arasında kararsız kaldım.