OSMANCIK...
Öncelikle söylemeliyimki Osmancık Tarık Buğra'dan okuduğum ilk eser oldu ve beklentilerimi ziyadesiyle karşıladı. Esere gelirsek, tarihi bir roman olmanın çok ötesinde bir yapıt ,yazar karakterlerin bilhassa Osman Bey'in psikolojik tahlillerine büyük yer vermiş. Betimlemeyi ve içe bakış tekniğini fazlasıyla kullanmış bu yer yer romanı uzatıyor gibi görünse de aslında gereksiz de denemez bu sizi romanın içine çekiyor romanın bir parçası olmanızı sağlıyor. Roman, Osmancık ve Osman Bey'in çatışmasıyla başlıyor-bir bedende iki farklı kişilik- Osmancık deli dolu, cesur, gözünü budaktan sakınmayan ,toy bir bey oğluyken Osman bey her adımının sonucunu düşünen, ihtiyatlı ufku geniş ,gücünü davası için kullanan bir karakteri karşılıyor. İlerleyen bölümlerdeyse Osmancık ve Osman Bey'in bir potada eriyip Osman Gazi Han'ı meydana getirdiğini görüyoruz.
Aslında eser kısaca Osman Bey'in kendini bulması, bir cihan imparatorluğunun temellerini atan şuurun oluşumu ve bu şuurun arkasındaki maddi-manevi gücün oluşumunu anlatıyor diyebiliriz.
Eser şu cümlelerle bitiyor:
"Yahşı Fakı da o cuma, camide,
- 'O ,dünyada bir garib, bir yolcu gibi oldu' dedi.
Osman Gazi Han, her şeyi Oğuz için edinmiş, Oğuz'a vermişti. Ve, Osman Gazi Han, Oğuz'a, ayrıca oğlu Orhan ile torunu Murad'ı bırakmıştı."