Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Osmanlı Devleti'nde Siyaseten Katl

Ahmet Mumcu

Osmanlı Devleti'nde Siyaseten Katl Gönderileri

Osmanlı Devleti'nde Siyaseten Katl kitaplarını, Osmanlı Devleti'nde Siyaseten Katl sözleri ve alıntılarını, Osmanlı Devleti'nde Siyaseten Katl yazarlarını, Osmanlı Devleti'nde Siyaseten Katl yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ulema olmaz ise hükümdar pek çok bakımlardan hareket serbestliğini kaybetmiş demektir. Şeriata uydurulması mümkün olmayan pek çok işler ancak ulemanın zekâsı ile hukukileştirilebilir.
Devşirme & Türk guruplarının mücadelesi...
Kulluk anlayışının devşirme olmıyan askerî sınıfa yaydırılmasında, tarihî gelişimin gerektirdiği sebeplerden başka, devşirme - Türk guruplarının devamlı mücadelesi, bu mücadele sonunda Türk gurubunun zayıf düşerek devşirme tahakkümü altına girmesi ve bu durumdan hükümdarın yetkileri için faydalanmasının da çok büyük etkisi olduğu kanısındayız.
Reklam
II. Mehmed ’in otoritesini kuvvetlendirmek ve saltanatta kayıtsız şartsız yetkili olabilmek için eski ailelerin ve Türk devlet adamlarının nüfuzunu kırdığını belirtmiştik. II. Mehmed için yok edilmesi gerekli en büyük engel, Çandarlı Halil Paşa idi. Bu Veziri - Âzam o kadar kuvvetliydi ki II. Mehmed ' i bir kere tahttan bile uzaklaştırmıştı (1446/ 850). Gerek orduda, gerek ulema arasında nüfuzu çok büyüktü. II. M e h m e d gibi bir hükümdar, tahta kesin olarak geçtiği zaman bile (1451/855), bu kuvvetli devlet adamını yok edememişti. Onu makamında bıraktı. Ancak İstanbul'un fethi dolayısı ile kazandığı büyük nüfuz üzerine onu azl ve tevkif ettirdi, fakat hemen öldürtemedi. II. Mehmed bu büyük devlet adamının katlinden dolayı tepkiler bekliyordu. Halil P a ş a ancak kırk gün sonra öldürüldü. II. Mehme d , Çandarlıyı öldürtmek için kuvvetli sebepler de uydurmak zorundaydı. Bu yüzden onun, İstanbulun fethedilmesini istemediği ve Bizans’dan rüşvet aldığı hakkında rivayetler çıkarıldı.
Temelinde şeriata bu şekilde uydurulmağa çalışılması muhtemel olan devşirme kurumu iyice yerleşince ve hükümdarın mutlak yetkileri de artınca, kuruluşundaki prensipten ayrılmak kolay olmuş ve ileride Anadoluda, Peygamberden çok önce dinlerini kabul etmiş olan reayaya dahi yaydırılmıştır ; Ermeniler, Rumlar gibi. Böylece bu meselede de ileride, şeriata rağmen örfî hukuk hâkim yere gelmiştir.
Devşirme usulü hemen hepsi İslâvlar ve Arnavutlar’dan mürekkep köy topluluklarını taramıştır. Gerçekten yeniçeriler arasında en çok İslavca konuşulurdu. Gene ilk devirlerden beri H. Muhammed’den önce dinlerine girdikleri apaçık olan, yahudiler devşirmeliğe kabul edilmemişlerdir. Diğer yandan Rum ve Sırp kiliseleri arasında XIV. Yüzyılın Ortasından itibaren başlıyan mücadelede Türklerin, eski bağlaşıkları olan Rum Cemaati tarafını tutmaları ve bu kilisenin Sırpları hep «yakın zamanda dönmüş, câhil, hattâ putperest» olmakla itham etmeleri ile Türklerin Şafiî hukukunun prensibini düşünmeleri ihtimali kayda değer.
Kulluk prensibinin bu şekilde uygulanması acaba şeriata uygun mudur? Herşeyden önce şunu belirtmek gerektir ki, zimmî tebanın çocuklarının devşirme yolu ile (gerek saf askerî gerekse İdarî amaçlar için) devlet hizmetine alınması şüphesiz İslâmın zimmî teb ’aya bahşettiği hürriyetin ve diğer teminatların ihlâlidir
Reklam
2. Mehmet
Onun zamanına gelinceye kadar askerî sınıfın ön-kademesi olan büyük devlet memurluklarına hemen tamamen Türkler getirilirken, şimdi tersine, hemen tamamen devşirme unsuru bu yerlere konulmağa başlanmıştır
Kapıkulu sistemi-2. Mehmet
Bu şekilde kabul edilen kapı - kulu sistemi II. Mehmed tarafından geliştirilmiş ve eskiden kul devlet adamlarının sayısı pek az iken o, vezir-i âzamları dahi dönmelerden yapmağa başlıyarak devletin idaresinde söz sahibi olan eski Türk ailelerinin nüfuzunu kırmıştır
Kul sisteminin birdenbire genişlemesi, « Devşirme » usulünün kabulü ve bundan sonra II. Mehmed’in çalışmaları <ile mümkün olmuştur. Savaştaki esirlerden ve satın alınmış kölelerden askerî kuvvet teşkili daha Büyük Selçuklarda, Anadolu Selçuklarında ve Eyyubîler’de biliniyordu
1350'ler-1. Murat
Padişah, devletin önemli kuvveti olan tımarlı sipahilerin hâkimi olan uc’lardaki eski ailelerin karşısında kendi «kulu» olan yeniçeriler ve o asıldan gelme devlet adamları ile otoritesini kurmak istemektedir.
Reklam
Genel olarak bir «aristokrat sınıf», Osmanlı Devletinde yoktu. Fakat «imtiyazlı sınıf» mevcuttu. Bütün kamu hizmetlerini ifa eden «askerî sınıf» , milletin çoğunluğunu teşkil eden « reaya » karşısında bazı imtiyazlarla donatılmıştı.
Siyaseten katl İslâm ceza hukukunun dışında bir kurum değildir. Doğuşu İslam'a aykırı olmakla beraber, şeriat tarafından derhal hukukîleştirilmiştir. Hükümdarın mutlak yetkisini kullanırken keyfiliğe kaçması halinde, yukarıda söylediğimiz gibi, belki bir «hukuk dışılık» düşünülebilir. Bu nokta, yapacağımız inceleme için mühim değildir. Zira bu «hukuk dışılık» bahis konusu olduğu zaman bile, aşağıda göreceğimiz gibi, şeriat temsilcileri, siyaseten katli hukukileştirmeğe çalışmışlardır.
Genel olarak İslam teokrasisinde, bu arada tabiî Osmanlı Devletinde hükümdarın yetkilerinin mutlak olduğunu çeşitli bahisleri incelerken görmüştük. Bu mutlak yetki ile örf (siyaset - ta'zir) hakkının kayıtsız şartsız tek elde toplanması şüphesiz, siyaseten katl cezasının kötüye kullanılmasına yol açmıştır. Zaten yuvarlak bir kavram olan «siyaset» in de bu konuda aşırı bir uygulamaya sebep olması tabiîdir. Bu mutlak haklarına dayanarak İslâm hükümdarları, suç işlemedikleri halde «suç işleme tehlikesi» gördükleri kişileri, çeşitti cezalara, bu arada ölüm cezasına çarptırmışlardır. İşte İslâm hukukuna aykırı olan nokta asıl budur. İslâm hukukunda temel «sadece bir şüphe üzerine kimsenin cezalandırılamıyacağı » prensibidir. Mutlak iktidarın da sonunda bu çok ileri temeli çiğneyeceği, ve bu konuda da bizzat hukukçuları kullanacağı açıktır.
Kuranın açık hükümleri, yalnız iki tane (yol kesme sonucu ve kısas) Ölüm cezası kabul etmişken, daha İslam'ın ilk devirlerinde, iki ölüm cezası daha bunlara eklenmiştir. Zina hakkında Kur’anda yalnız sopa cezası hükmü vardır ve bu açık hüküm, sünnet ile değiştirilmiştir; öbürü (irtidad), Kuranla çatışmaktadır ve devlet menfaati zarureti ile konulmuştur.
Kuran dışı ölüm cezaları, ileride daha da genişletilmiştir. Bu genişlemenin bizzat şeriatça yönetildiğini de kaydedelim. Şeriat msl, Kur’an’ın bir harfinden şüpheleneni inançsız saymış ve ölümle cezalandırmıştır93. Peygamberi, küfür değil, fakat sadece biraz gündelik tâbirlerle anmanın da akıbeti bu idi. Hattâ H. Muhammed’in eşi Ayşe’yi anma da, ayni derecede genişletilmişti. Bu son ölüm cezası için bir hadîs uydurulmuştur : « Ayşe 'ye hakaret eden, ölüm cezasına çarptırılır». Yalnız, Peygamberin başka bir karısına hakaretin ölüm ile mi yoksa dayakla mı cezalandırılacağı ulema arasında anlaşmazlığa sebep olmuştur
114 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.