Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla

Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam

Suraiya Faroqhi

Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam Sözleri ve Alıntıları

Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam sözleri ve alıntılarını, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam kitap alıntılarını, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Fatih saray protokolünde, saray mimarlığında ve resmi şenliklerin düzenlenmesinde bazı kesin değişiklikler yapmıştı. Padişahlığının daha ilk yıllarında çevresindekilerle ilişkileri hâlâ görece gayri resmiydi. Bazı ünlü ulemanın aktardığına göre, o sıralarda sultanın huzurundakiler eğer varsa kızgınlıklarını ya da hayal kırıklıklarını gizlemiyorlardı; bu da belirli bir insani yakınlığın varlığını ortaya koyuyordu. Buna karşılık Fatih’in daha sonraki yıllarda oluşturduğu saray protokolü padişahla sıradan faniler arasındaki büyük mesafenin altını çiziyordu. Devlet ricali arasında Fatih’in başlattığı hiyerarşik ilişki, özellikle Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanat döneminde (1520-1566) bazı değişikliklere uğradıysa da, temelde 19. yüzyıla kadar korunageldi.
Sayfa 42 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Yemen’de eskiden beri var olan kahve tiryakiliği 16. yüzyılın ikinci yarısında, merkezi yönetimin karşı çıkmasına rağmen, önce Anadolu’nun, az sonra da Rumeli’nin en uzak kasabalarına kadar yayılmaya başlamıştı...Avrupa’da kahve içme zevki ancak 17. yüzyılın sonlarında yayılmıştı...
Sayfa 61 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Reklam
"Klasik" Osmanlı mimarlığı, teknik titizlik kadar, oranlar arasındaki uyum, mekan yaratmadaki çeşitlilik ve cephe düzenlemesindeki dengeyle de tanınır. Pahalı mermer levhalar, altın kaplama parçalar, hatta saf altın ve gümüş, sadece çok özel durumlarda, örneğin önemli kişilerin türbelerinde, özellikle de Hz. Muhammed'in Medine'deki mezarında kullanılmıştır. Kanuni, Süleymaniye'nin vakfıyesinde ferah ve sağlam bir cami yapılmasını, pahalı bezeme istemediğini açıkça belirtmişti...Yapılardaki bazı nitelikler de padişah tarafından saptanırdı. Örneğin sadece hükümdarlar birden çok minaresi olan cami yaptırabilirdi.
Sayfa 169 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Evliya Çelebi'nin anlattığına göre Mekke'deki bazı tüccarlar aralarında pazarlık yaparken ellerinin üstüne bir örtü örtüyor, sonra birbirlerinin ellerini çeşitli biçimlerde sıkarak önerdikleri fiyatı belirtiyorlarmış. Anlaşmaya vardıklarında da, yine belirli bir el sıkışma biçimiyle pazarlığı sonuçlandırıyorlarmış; tabii dışarıdan bakanlar orada bir iş bağlantısı yapıldığını bile fark edemiyorlarmış.
Sayfa 94 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Victor Hugo için birbirine karşıt iki çağ söz konusuydu: Matbaanın olmadığı, ama zengin bir mimarlığın bulunduğu ortaçağ ve mimarlığın arka plana itilip, edebiyatın öncü sanat dalı haline geldiği yeniçağ.
Sayfa 152 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Kadın ve Sanat
Sonuç olarak Osmanlıların uzun bir edebiyat ve sanat geleneğine dayanan eski bir yüksek kültüre sahip oldukları açıktır. Ama kadınların Osmanlı kültürüne yaptığı katkı iki nedenden ötürü unutulup gitmiştir. Bir kere, Avrupalıların ki dahil bütün ataerkil kültürler, kadınların başarılarını şu ya da bu biçimde toplumun bilincinden kazıma eğilimindedirler. Öte yandan, örneğin Delacroix gibi 19. yüzyıl ressamlarında da izlenebilen "egzotik Doğu" hayali içinde özgül bir kadın imgesi de yer almaktadır. Bu olumsuz bir imgedir ve kadın düşmanı bir bakış açısının sonucudur, ama özellikle bilimselliği "kendinden menkûl" çevrelerde de uzun süre geçerli olmuştur. Buna göre kadın, çevresine erotik duygular yayması dışında hakkında söylenecek pek bir şey olmayan, edilgen bir varlıktır. Erkeğin, ya da isterseniz siz bunu bilim adamının diye alın, röntgenci kafa yapısı bu erotik yönü abartmaktan ve "edilgen Doğulu kadın" ı yabancı bir kültürün simgesi gibi görmekten haz duymaktadır. Bu simgeye yüklenen anlama göre dişi olarak kabul edilen Yakındoğu toplumu, dışarıdaki birisi tarafından, tabii ki bu birisi erkektir, belirlenebilecek pasif bir varlık olarak kendini hizmete sunmaktadır. Oysa sanat alanında da kendini gösteren etkin kadın bu tabloya uymaz.
Sayfa 136Kitabı okudu
Reklam
Akıllı ve dil konusunda yetenekli (daha sonraları da tercümanlık yapacak olan) genç bir subayın Avusturya sınırındaki yaşam ve resmen 1683'ten 1699'a kadar sürse de bitmek bilmeyen küçük sınır çatışmaları halinde uzayıp giden savaş konusundaki düşünceleri acaba neydi? Bunu, yayımcılarının Osman Ağa'nın Yaşamı ve Serüvenleri adını verdikleri bir kitaptan öğreniyoruz. Kitabın yazarı Osman Ağa 1688'dc çok genç yaştayken savaşta nasıl tutsak düştüğünü, kurtarmalık olarak istenen parayı nasıl bin bir güçlükle bir araya getirdiğini anlatıyor. Ama efendisi sözünde durmayıp onu azat etmiyor, Avusturya'nın içlerine doğru götürüyor. Osman Ağa daha sonra Schallenberg kontunun hizmetine giriyor, pastacılık öğreniyor, Viyana'da yaşıyor, İtalya ve Macaristan'a yaptığı gezilerde konta eşlik ediyor. Sonunda 1699'da, Karlofça Antlaşması'nın ardından Osmanlı topraklarına kaçmayı başarıyor. Kaçabilmek için subay üniforması giyiyor; iyi dil bilmesi de bu rolü inandırıcı oynamasında yardımcı oluyor...
Sayfa 109 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
...bir kentten bir başkasına nakit olmayan bir ödeme yapıldığında, kadı sicillerine kaydettirilerek onaylatılan bir tür senet kullanılırdı.
Sayfa 93 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
19. yüzyıl İstanbul'unda üç tür tiyatro mevcuttu. Bu dönem, Karagöz ve orta oyununun en yaygın olduğu dönemdi.Bir de Avrupa tarzındaki tiyatro vardı. Pera'da özellikle Fransız ve İtalyan kumpanyalarının oynadı­ğı oyunlara çoğunlukla yerleşik Levantenler (Osmanlı tabiriyle "tatlı su frenkleri") rağbet ediyordu...Bu yabancı tiyatroların yanı sıra tabii Osmanlı tiyatroları da vardı; hem çeviri hem telif eserler sahneye koyarlardı. 1870-1880 arasında faali­yet gösteren Osmanlı Tiyatrosu bir repertuvar tiyatrosuydu ve Osmanlıca yazılmış oyunlar sunma tekelini elinde tutuyordu. Ancak 1884'te oyna­nan bir oyun, Sultan Abdülhamid'in hoşuna gitmeyince tiyatro binası bir gecede büyük olasılıkla sultanın emriyle yerle bir edildi ve tiyatro toplulu­ğu dağıldı.
Sayfa 289 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
1755'te tamamlanmış Nuruosmaniye Camii... İtalyan barok çizgilerinin açıkça benim­sendiği ilk büyük selatİn camidir. Uzmanlarca her zaman iki kutupta ele alınmıştır: Bazılarınca, caminin yapı öğelerindeki dış etkiler, çoğu kez Av­rupa kültürünün hiçbir eleştiriye tabi tutulmadan taklidi, bazen de yerel yapı geleneğine neredeyse bir ihanet olarak değerlendirilmiştir. Bazıları ise, caminin kimliği bilinmeyen mimarının ve banisi padişahların (1. Mah­mud [hd. 1 730- 1754] ve III. Osman [hd. 1754- 1757]) yeni çözümlere cesurca yaklaştıklarını ve ne kadar yaygın olursa olsun bir geleneğe sıkışıp kalmak istemediklerini belirtmişlerdir.
Sayfa 261 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
45 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.